Avatar

dördüncünokta

@dorduncunokta / dorduncunokta.tumblr.com

taze editör
Avatar

İnsan, belki de hep güçlü bildiklerimiz bile bazı şeyleri çok zor atlatabiliyor, çoğu zaman atlatamıyor. Mesela sizi anladığınızı düşündüğünüz birinin gitmesi ya da kötüsü, sizi üzebilecek o elem hareketi yapıp belki de o söylenmeyecek şeyi söylemesi. Dahası, aksiyon alması gereken yerde durması. 

Farklı farklı versiyonları var. Siz yaranıza göre birini seçin. Ama benim bildiğim ve çoğu kez aksiyon almayı başaramadığım için öz eleştiri yaparken yanlışlıkla değil, galiba bilerek kendimi öldürdüğüm bu tür mevzularda belirtmek istediğim şey şu; insan kendisine de karşısındakine de fazla yüklenmemeli.

Bu metinde bahsi geçen insanı normal insandan ayıralım önce. Bol yara, sonu kötü biten bol hikaye ve az kutlanılmış başarıları ekleyelim. Hatta biraz da hatırlamaya çalıştığınızda Tom ve Jerry’deki Tom’un hayatına benzer bir talihsizlik. Belki tüm bunlar hatırlamayı seçtiğimiz şeyler yüzünden böyledir, bütüne baksak daha aydınlık bir manzara görmek mümkündür. Ama her şekilde de kişisel tarihimizde bunlar bolca mevcut. 

İşte, normal olmayan, mutluluğu, varoluşu, hayatı ve geleceği sorgulayan insan tiplerinde yaşanan her ayrıntı beyin kıvrımlarında saatler, günler, haftalar ve belki de yıllarca yol alabilir. Düşünmek abartılan fakat önüne geçilemeyen bir şeydir. Sonra karşınıza sizi anlayan, aynı dili konuştuğunuzu düşündüğünüz biri çıkar. Karşı cinsi düşünmeyelim hemen, ben salt hemcinslerinizden, sahici arkadaşlarınızdan bahsediyorum. Ama işte, hikaye burada bozuk atıyor. Çünkü sizin yaranız kadar, hatta belki de sizden fazla karşındaki insanın da yaraları olduğunu unutuyorsunuz. Ben unutmuyorum. Zira çok sınavdan geçtim, çoğundan kaldım. Ama unuttuğum için değil, aksiyon almadığım için. Neyse, konu bu değil. Sadece yazımın burasından sonra “siz” diye devam edeceğim, sebebini bilin.

Karşınıza çıkan bu kişiyi tanımaya başladığınızda ne kadar da size benzediğini düşünürsünüz. Aslında yine odaklanmak için benzerlikleri seçmişsinizdir ve zaten insan doğası gereği benzediği kişinin yanında soluklanmayı sever. Hesaba katılması gereken şey bu benzerliğin sınırı ve kaçınılmaz olan değişimin, sizi ortak paydada buluşturan bu benzerliği değiştirebileceğidir. Yani bu size de, karşınızdaki insana da oluyordur ama kişi kendi dişinde kalan maydanozu görmediği için daha çok karşısındakinin akan eyelinerına odaklanır. Karşınızdakinin makyajı mı akıyordur?

Dert, rimel, bozuk para, kulaklık... Neyi ne kadar paylaşırsanız paylaşın kafanızın içinde farklı dünyaları yaşıyor ve her şeyi kendi geçmişinizin izin verdiği ölçülerle süzüyorsunuz. Tek kişilik hayatınıza döndüğünüzde hayat sizi kaldığınız yerden sınıyor. Bu yüzden arkanızda kalması gereken şeyleri, insanları arkanızda bırakırken bir suçlu arayacağınıza bunun doğallığını kabul edin. Ne giderken arkanızda kalan şeyi kötüleyin ne de sizi bırakıp giden bir insana vefasızlık addedin. İlla ki bir gün her iki duruma da düşeceksiniz. Eğer yaralıysanız, kalkıp gitmeniz gerektiğinde aksiyon almayı bileceksiniz. 

Sonuç bu; değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir. 

Avatar

Kıymet verip beni takip edenlerle bir ortak noktamiz şu: rüştünü ispatlamis kitaplar okuyoruz. Çünkü gercek bir lezzet almak istiyoruz, anlık bir haz pek hoşlandığımız bir durum degil kitaplar söz konusu oldugunda. Yeni yazarlara sans vermek de bizim icin zor. Neyse ki ben bu konuda gozum kapalı kitap secebilecegim bir adres biliyorum: Timas Yayinlari. Yabanci kitap cevirilerinde, lezzetli güncel, kurgu yönü ağır basan kitaplarda Timaş benim için ilk ve şimdilik tek adres. Ama sahiden bu tür kitaplarin hasretini ceken gerçek okurlarla buluşamadığını düşünüyorum. Bu başka bir konu. Esas mevzu Sis Hırsızı kurgu yönü agir basan güncel kitaplar arasında nasıl bir yere sahip ve ben bu kitap hakkında ne düşünüyorum. Ben bu kitabı cok ama cok sevdim. Ve bir tarafım kitabı herkesin okumasını istiyorken bir tarafım kendime saklamak istiyor. Ama bencil olmayacağım. Buraya kadar okuduğun için teşekkür ederek kitabın kurgusundan bahsedecegim. Antonio Maria Fonte elli yaşına birkaç gün kala mutfaktaki cerceveyi dusurur ve arkasinda gizlenmis olan kağıtları bulur. Bu kagitlardan biri Geneve'e yazdigi mektup, digeri ise Geneve'in portresidir. Ama mektub kendi el yazisiyla yazilmis olsa da ne mektubu ne de portredeki kişiyi hatirliyordur. Antonio icin bir bilinmez doğmuştur. Geneve'in kim olduğunu düşünürken yolunu kaybeder ve kendini Tirnail Kayip Esyalar Ofisi'nde bulur. Bu durum onu cok sasirtir ama görünen odur ki Antonio buraya ilk defa gelmiyordur. Yillar önce Geneve'in de icinde bulundugu bir aniyi kendi rizasiyla unutmak için buraya gelmiştir. Fakat şimdi unutmak istediği o aniyi bulmak icin kayip olan her şeyin gittiği, canli bir sehir olan Tirnail sehrine gidecektir. Buradan sonra sizi icine saran muazzam bir hikaye basliyor. Ve bu fantastik romanin temelinde hikayeler yatiyor. Yazar hikayeler üzerine birbirinden düşündüdürücü ve kalbinizi ısıtan cümleler paylasiyor bizimle. Yahu hem kurgusu, hem dili, hem de felsefi alt yapisi böylesine dolu bir kitap yazmak sahiden mümkün müydü? Mümkünmüş! Diger guncel kitaplar arasinda yalnızca Sis Hırsızı'na yeni bir raf açmak gerek!

Avatar

Babaannem "biz de bir zamanlar gençtik" der sık sık. Hepimizin bildiği bir şeyi dile getirmesi garip gelirdi. Ancak, Bütün Bir Ömür kitabını okuduktan sonra ne demek istediğini anladım. Kitabın üzerinde "Okumanız iki saat sürse de unutmanız bir ömür alacak" yazıyor. Fazla iddialı gelmişti. Bilmiyorum, bir ömür boyunca hatırlayacak mıyım ama bu iddia, kitabı okuduktan sonra anlamlı geldi. Kitap, adı gibi bir ömrü anlatıyor; Egger'ın ömrünü. O yaşarken bizi de yaşlandırıyor. Onu takip edebilmemin sebebi sanırım yazarın yumuşak diliydi. Hayata dair fark edilen ayrintilar, dünyayı olması gerektiği gibi ciddiye alan bir adam ve aynı tempoda bir yaşam. Çocukluğunu gördüğünüz bir insanın iki saatlik okuma yolculuğu esnasında tüm hayatına şahit olmak ve o son nefesini verirken başında bekleyememek garip geliyor. Sade, yalın ama naif bir yaşamda ona kalan bir yalnızlığı var. Tabii empati kurmak kaçınılmaz. Şehir hayatında yalın bir hayat yaşayamıyoruz ama yalnızlık hepimiz için ortak bir duygu. Aslında kitap pek çok konuya değiniyor. Amaç bu değil, sadece yaşarken içinden geçtiğimiz soruların içinden Egger da geçtiği için, doğal olarak değinmiş oluyor. Sanirim herkes kendine göre bir şey alacak bu kitaptan. Ama eminim, sorduğunuz sorular artacak. Ya da mutlak sonla karşılaşmak telaşınızı azaltacak. Bilmiyorum, mümkünse biraz ağlamak istiyorum. Ancak o zaman anlatabilmiş olacağım. #butunbiromur #timasyayinlari #kitap #okuyorum #okumahalleri #suanokuyorum #edebiyat #roman #roberthseethaler

Avatar

Benim pencerem de buraya bakıyordu. Size anlatmam gereken şeyler de vardi aslinda. Çünkü burada görünmeyen fakat mutlaka bahsetmem gereken bir gizem vardı şuralarda bir yerde. Ama tereddütüm, bu gizemden hoşlanmayacağıza olan kanaatim mümkün değil konuya girmeme izin vermiyordu. Ne yapabilirdim. Sizi ancak böyle oyalıyordum işte. Lütfen işinize bakın. Ben tereddütümün elinde oyuncak olmuşken beni yalnız bırakın. Siz bakarken sanırım, rahat rahat silemiyorum kendimi. Buradan çıkamıyorum. Hem hemen şimdi gitmezseniz siz de tereddütümün oyuncağı olup cikacaksiniz. Ben bu kadar vebali ne yaparim. Lütfen kaçın. Ama kar yağıyor, dikkat edin, kaymayın. #istanbul #snow #kar #tipi #beyaz #runaway #run #vsco #vscocam #vsconice

Avatar

Bugün bir kahve dükkânına gittim. İsim vermeyeyim, siz görün. Tek derdim hikâyemin büyüsünü gereksiz bir kelime yüzünden kaçırmamak. Çünkü bazı kelimeler büyülüdür, bazıları değil. Aslında bu kahve dükkânına girmeden önce niyetim büyülü olmayan can sıkıcı kelimelerle bir güzellik ortaya cikarmakti. Masaya oturup dünyanın en kötü kahvesini içince daha fazla canımı sıkmak istemediğime karar verdim. Ama bu sefer de canımı sıkmış olan şeyleri anlatmam gerektiği hissine kapılmıştım. Ben de yumuşak kelimelerimden çıkarıp masaya koydum ve parça parça sayfama bırakmaya başladım. Cümle halinde can sıkıntısı gibi duran her şey sayfanın sonunda birer güzelliğe dönüştü ve büyüyü bir tek ben gördüm. Öyle ki yazdığım süre boyunca oturduğumuz bar sandalyelerine vuran bir çift ayak bir anda güzel bir kız çocuğunun gülümsemesine dönüştüğü. Yan tarafımda susmayan iki ağız, bir baba ve kızın muhabbeti olarak cıktı karşıma. Dünyanin en kötü kahvesini masada bırakırken garsonun mahcup bakışını anı olarak attım cebime. Anlayacağınız kahvem mahcubiyete dönüştü. Masadan kalkarken kahve dükkânı seslendi:"Artık görüyorsun. Hoş geldin" Oysa ben bir kapıdan çıkıyordum. #vsco #vscocam #story #change #kahve #coffee #drink #vscocoffee

Avatar
reblogged

Son Hikaye Bükücü (on Wattpad) http://my.w.tt/UiNb/LdtNXkkHqz Elif hayalindeki işe kavuştuğunu sandığında hiç ummadığı bir sırrı keşfedeceğini bilmiyordu. Çünkü gidişat hiç öyle görünmüyordu. Bu sırrın peşinde koşarken feda edebilecekleri aklının ucundan bile geçiremezdi. Ama olan oluyordu. Bu sırrı hiç öğrenmemiş gibi yapamazdı. Fakat sevdiği adamla ilgili öğreneceklerini hiç öğrenmemeyi dilerdi.

Source: wattpad.com
Avatar

Son Hikaye Bükücü (on Wattpad) http://my.w.tt/UiNb/LdtNXkkHqz Elif hayalindeki işe kavuştuğunu sandığında hiç ummadığı bir sırrı keşfedeceğini bilmiyordu. Çünkü gidişat hiç öyle görünmüyordu. Bu sırrın peşinde koşarken feda edebilecekleri aklının ucundan bile geçiremezdi. Ama olan oluyordu. Bu sırrı hiç öğrenmemiş gibi yapamazdı. Fakat sevdiği adamla ilgili öğreneceklerini hiç öğrenmemeyi dilerdi.

Source: wattpad.com
Avatar

"Çiçek fiyatları ne kadar pahalıymış" dedi. Alttan alta birine ilk defa çiçek alacağını da açık etti. Kimsenin kendisine daha önce bir çiçek vermediğini de ben anladım. Çünkü gözlerindeki mahcubiyet her daim yerli yerinde nöbetteydi. Eğer daha önce birinden çiçek almış olsaydi üzülürdü verdiği zahmete. Böyle zahmet ettirmeye ettirmeye kendi kiymetini gereksiz yere törpülüyordu. Ama anlatamıyordum işte. "Bak, birbirimize akşamları sıcak süt ısıtıyoruz, onu neden zahmetten saymiyorsun" diye sordum bir defa. Vereceği cevapla ona gösterecektim, zahmet dediği şeylerle ruhumuzu güzelleştiren incelikler ayni şeyler değildi. O, bu cikisimi yanlış anladı. Dudaklarını dişlediginde beni anlamaya başladığını sandım. Sanki düşünüyordu. Cevap vermeden odasına gitti. Sonraki akşam sütcünün bugün ugramadigini söyledi. Kışın soğuğunda içimizi ısıtan sütlerimizi içmeden uyuduk. Duruma biraz içerlemistim. Ta ki sabah ne yaptigimi fark edene kadar. Sahiden birbirimize ısıttığımız bir bardak sütü zahmetten saydığımı sanmıştı. Zahmet vermekten öyle korkuyordu ki bu isi nobetlese yaptigimizi, kimsenin kimseye bir zahmeti olamayacagini bile fark edemiyordu. Şimdiyse o güzelim sıcak süt ritüelimize nasıl donecegimizi bilmiyordum. #ps: hikaye gerçek bir celiski, gerçekdışı bir kurguyla yazilmistir. Günün üzerimde bıraktığı hüzünden ve görseldeki kedimden bağımsızdır.

Avatar

Erving Goffman, damga tanimini basitçe kişinin bir özelliğinin daha fark edilir olmasından dolayı kimliğini oluşturan bir şeye dönüştüğünü soyleyerek yapiyor. Yani ben okuduğumu böyle toparladim. Biraz daha açarsak ya kişi fiziksel anlamda bir deformasyona sahip olacak(kapakta gördüğümüz abi bir örnektir, zira yara izinin oluşturduğu çirkinlik de bir damgadir), ya bireysel karakter bozukluklari olacak ya da etnolojik anlamda bir negatif işarete sahip olacak. Damgali insanların toplum içinde gösterdikleri reflekslerden bahsediyor bir de... Belki hikâyemde gormussunuzdur, bir uçuğum cikti ve yaraya dönüştü. Yüzüme bakinca direkt görünüyor. Bu da Goffman'in bahsettiği geçici damgaya giriyor. Yani fiziksel deformasyon olarak kabul ediyoruz ama geçici olanindan. Bu durumda benim bu damgayla mücadele edisim, yaranin geçme suresi boyunca onu normallestirmeye calismak oluyor. Sürekli bir işaret etme halindeyim zira. Ama bunun geçeceğini bilmek, damganin üzerimde kalici veya ciddi bir etki birakmasini engelliyor. Bir de uzun bir süre kalacagini düşünelim, bu durumda reflekslerim çok daha farklı olacak. Asil tum mevzu orada. Merak edeniniz olursa DM'den buyursun... Şimdi bu uçuk hikayesini aslında bir yerden örnek vereyim diye anlattim. Yoksa ehemmiyet verdigim bir konu degil takdir edersiniz ki... Kitabi okurken daha çok daha ciddi problemlerim üzerinde düşünüp yine kendimi tanimama yarayacak ayrintilar yakaladim. Vallahi bitmiyor, her gün kendimle ilgili bir sürü şey öğreniyorum. Sonra bu sıkıntilarin yayginlığını fark ediyorum, yine de insanin biricikligini unutmuyorum. Her birimiz farkliyiz ama ne kadar çok ortak sıkıntımız var. Ne kadar aynıymışız aslında, ne kadar birmisiz. Kendimi, kurgu olsun ya da olmasin, tüm kitaplarda buldukca sasiriyorum. Her kitapta yeni bir benle tanisiyorum. Neyse, bu yazinin bir mesajı yok. Zaten bir yere bağlayamadım da. Kafam allak bullak. Öyle işte... Buraya kadar geldin mi sahiden? #okuyorum #suanokuyorum #kitap #ervinggoffman #damga #vsco #vscocam

Avatar

Artik pek çoğunuz biliyor, kahveyle aram iyi. Hâliyle kupalarla da aram iyi. Ama bu kupanin başka bir hikayesi var. Anlatmam gerek. Doğum günüme yakin bir zamanda annem, ben ve kiz kardeşim sinemaya gitmiştik. Cikista adettendir, yemek yemek icin bir yere oturduk. Annem bir işim var, diyerek masadan kalktı. Döndüğünde elinde bir paket vardi ve bana uzatti. "Sen şimdi beğenmeyeceksin ama sana hediye aldim" dedi. O cümleyi söylediği an sarsilmistim. Çünkü annemin yüzünde gördüğüm ifade sahiden endişe doluydu. O endişenin aynısını dün akşam yedi yasindaki kuzenimde gördüm, ona da başka bir zaman deginirim. Burada endisenin katıksızlığına dikkat çekmek istedim sadece. O gün anneme o endişeyi yasattigim için kendimi sahiden kötü hissettim. Çünkü çok iyi bildiğim bir duyguydu. Değer verdiğin birinin seni incitme ihtimalini göze alarak onun için bir şey yapmanın endişesi. Acaba incinecek miyim yoksa ondaki kıymetim şu anı tolere etmeye yetecek mi endişesi. O gun o sarsıntımın altinda yatan bir diger sebep ise kendimi anlatamamış olmanin verdiği bir eziklikti. Bu kadar kötü mü duruyordum karsidan bakinca. Hem de annemin beni gördüğü yerden... Neyse, paketi actigimda bu kupayla karsilastim. O donem country tarzini sevdiğim zamanlardi. Biraz da bu sebepten hayatımın en harika kupasi oldu. Annem etraftayken özellikle daha çok elim bu kupaya gider. Sonra o günü hatirlarim. Anlayacaginiz dünyanın tüm kupalari bir tarafa, bu kupa bir tarafa... #coffee #coffeebreak #mug #gift #hediye #kahve #okuyorum #okumahalleri #vscocam #vsconice

Avatar

Öncelikle bu havada salep içtiğim için içim pek rahat değil, lakin kar yağmasini daha fazla bekleyemeyecektim. Sonra da Goffman'ın Benliğin Sunumu kitabına bir bakalım istiyorum. Kitabı okurken teorik bilgilerin günlük yaşamdaki örnekleriyle açıklanmasi okumayi hayli kolaylastiriyor. Goffman verdiği örnekleri bazen romanlardan seçiyor. İçinde Kafka'nın Dava'sindan bile bir parça var. Kitabi okurken günlük yaşamda bu kadar rol yaptigimizi ya da role maruz kaldigimizi fark edememisim. İkili ilişkilerde bu gözlemi yapmak biraz daha kolay fakat sayi arttıkça isin içine başka parametreler giriyor. Back stage dediğimiz izleyiciden saklanan ama oyuncuların başka kimlikleriyle de var olma şansi bulduklari yerin, bu zamana kadar bir işi, ortami benimsemem icin en çok ihtiyaç duyduğum yer olduğunu da bu kitapla fark ettim. Eğer sahne arkasina dair bir şey goremiyorsam orayi sahiplenemem. Sanirim güvenmek bu noktada da benim için önemli. Örneğin Sultanahmet ya da Cağaloğlu'nun arka sokaklarini, kestirme yollarini severim daha çok. Estetik değildir ama oraya dahil olduğumu, o semtin bana kendini gösterdiğini düşünürüm. Henüz kitap bitmedi fakat ismini koyamadigim, sebebini anlamadigim pek çok ayrintiyi bu kitapla kesfettigimi fark ediyorum. Bir yazarin günlük yaşam parametreleriyle haşir neşir olmak zorunda olduğunu düşünüyorum. Çünkü kahramanlarimiz hangi zamanda olursa olsun günün içinden geçerler. Bu yüzden bu kitap pek çok ayrintiyi daha net görmenize yarayacağından yazma niyeti olanların da okumalari gerektiğini düşünüyorum. Ama alintilara rağmen kolay bir okuma olacagini düşünmenizi istemem. #salep #okumahalleri #okuyorum #suanokuyorum #kitap #book #gunlukyasamdabenliginsunumu #ervinggoffman #metis

Avatar

Koş koş. Varamazsın belki ama koş. Belli ki seyirci olmak istemiyorsun. O zaman hiç ve hep olmak arasındaki o ince çizgide kalacaksın. Bolca seyircin olacak. Kimi alkışlayacak, kimi yuhlayacak. Yuhlayanlara takilir kalirsan bir seyirci olur cikarsin. Alkislayanlarla kalmak istersen artık koşamazsın. Sen en iyisi mi koş. Seyirci olmak istemiyorsan varacağın yerin hayaline bak yalnızca. Ve yorulursan, biraz soluklanmak için ardına bak. Katettiğin yollar, yolun sonuna varacağını anlaman için yeter. Yine de hep o ince çizgide dans ettiğini unutma. Hiç ya da hep. Ama önemli olan bu değil, yalnizca seyirci olmak istemediğini hatirla. #kendimenot #kos #run #move #dontstay #moveon #vsco #vscocam #coffee #coffeebreak #drink #book #okuyorum

Avatar

Babil Mekan acildigi gunden beri gitmeye niyet ettiğim bir mekandi. Fakat ne oluyorsa oluyor, planlarim bir türlü tutmadigindan o günü bu mekana uğramadan bitirmek zorunda kaliyordum. Neyse ki bugun gitmek nasip oldu. Hayli küçük ve sıcak bir mekan olmuş. Şubattan sonra sanırım Babil Mekan'ı mesken tutacağım. Ama bir cekincem var. Bugün muzlu rulo pastalarindan yedim ve taptazeydi. Harikaydi, muazzamdi. Benim de en sevdiğim pasta muzlu rulo pastadır. Umarım her gün bulunmuyordur. Yoksa kahveden, çaydan kestiğim şekeri misliyle muzlu rulo pastadan alacağım. Bir de yaninda bir filtre kahve içtim. Kahve konusunda iddiali olmayan bir kafeye göre sahiden iyi kahveleri vardi. Benden tam not aldi yani... Hangi kahveyi kullaniyorlar acaba, sormak lazim. :) Eğer gitmeyeniniz varsa bir uğrayin. Bence tek gidin. Raflarin arasında rahatça dolasin. Bir yudum kahvenizi için, bir kitabin arka kapak yazisina bakin... Kendinize güzel bir gün ismarlamak isterseniz bu mekana uğramadan o günü saymayin derim. #babilmekan #babil #kitapkafe #cengelkoy #istanbul #kitap #book #vsco #vscocam #okuyorum (BabilMekan Çengelköy)

Avatar

Anne ben gerçeküstücü oldum. Ya da büyülü gerçekçilikçi. Bilmiyorum. Bunlardan biri ya da ikisi birden olmuş olabilirim. "Bize ne faydasi var?" diyecek olursan, bize bir faydasi yok anne. Benim bundan ekmek yemem çok zaman sonraya tekabül eder. Fakat senin nefesin yeter mi bilmem... Anlayacağın sen sabahları bakkallar erken açılmadığı için ekmekçinin kapıya bıraktığı kasadan bir ekmek aldığında aklın yine "acaba ölmeden önce parasını getirebilecek miyim?" diyerek öğlene sağ çıkabilmeyi isteyeceksin. Senin açından her şey yine ayni anlayacağın fakat ben yine değişebilirim. Fakat bu değişimler de bir işe yaramayabilir. Sen nefeslerini idareli kullanmaya bak. Nisan2014

Avatar

Westworld dizisine yeni başladım ki  henüz sekiz bölümü yayınlanmış bir dizi olduğu için çok da geç kalmış sayılmam. Konu zaten gerçekliğin sorgulanması ve yasakların olmadığı bir yerde insanın neye dönüşebileceği olduğu için direkt beni içine çekti. Fakat yavaş yavaş izleyecek ve sindirmeye çalışacağım. 

Beni birazcık tanıyan herkes hikayelere taktığımı bilir. Bir filmin hikayesi, bir romanın, bir insanın... Fark etmez, ortada dinlemeye değer bir hikaye varsa atlarım. Westworld’ün 2. bölümünde de bir “hikayenin amacı nedir?” sorusu üzerinden muazzam replikler vardı. Hemen onu da şuraya bırakayım:

“Hikayenin amacı ne? Bazı sürprizler mi? Zevk almadan birkaç heyecan yaşamak mı? Mesele konuklara istediği şeyi vermek değil. Bu kolay olur. Heyecan, korku, sevinç... Bunlar ucuz numaralar. Konuklar yaptığımız ortada olan gösterişli işler için geri gelmez. Dönme sebebi incelikler ve detaylardır. Daha önce keşfetmeyi akıllarına dahi getirmedikleri bir şeyi keşfettikleri için, bir şeye aşık oldukları için geri dönerler. Onlara kim olduklarını anlatacak bir hikaye aramıyorlar. Konuklar kim olduklarını zaten biliyor. Olabilecekleri kişiye bir anlığına bakmak için buraya geliyorlar.”

Yayıncılık alanındayım ve tüm çabam sahiden iyi hikayeler okumak. Aynı zamanda raflarda iyi hikayelerin yer almasına vesile olmak. Sırf bu yüzden beş yıldır üzerinde çalıştığım romanı bir anı olarak rafa kaldırdım. Zor bir karardı fakat doğru bir karardı. 

Neyse, diyeceğim o ki iyi kitaplar okumak, iyi hikayelere rast gelmek istiyorsak eleştirmeye devam edelim. Hikaye nedir öncelikle, durup bir düşünelim...

You are using an unsupported browser and things might not work as intended. Please make sure you're using the latest version of Chrome, Firefox, Safari, or Edge.