Avatar

@ahrazlar / ahrazlar.tumblr.com

Avatar

birbirimizi yormadan birbirimize karışamadık

ben başka türlüsünü istemiştim

keşke sevilmekten bu kadar korkmasaydın

Avatar

ben bir limon ağacı, güzel ve sarıydım.

soldum, sarardım.

hudutsuz bahçende ne yaptıysam kök salamadım.

Avatar

ver bu canı şerefinle

vurdum ama öldüremedim

Avatar
"Sen, beni asla asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen... Kimsin ki benim için?"
Avatar

ağlasın o muhannet gözlerin

cananım benim

Avatar

her şeyin başladığı yerdeyim.

odanda,

sevdiğin balkonlu odada.

titreyerek öpüştüğümüz,

utanarak seviştiğimiz,

hâlâ portakal rengi bir ışıkla aydınlanan,

tabut kadar olana dek küçülüp

duvarları üstüme gelen bu odada.

Avatar
"Kırılgan bir köprüden sana doğru yürüyorum. Sana ulaşamazsam, sesim ve kelimelerim sana değmezse ve sen bana bir daha dokunamazsan, işte o zaman, korkarım sonsuz ve sensiz bir boşluğu yapayalnız düşleyeceğim. Beni tut, beni her şeye rağmen tut."
Avatar

usul usul esiyorsun içimden

esrarlı güzel yalnızlığım

bir tek sen varsın

Avatar

Eski bir dosta koşar gibi geldim.

Acılar çekebilecek yaşa geldim İsmet gibi, acıyla uğraşacak yerlerimi yok etmeye geldim.

Kimseye diyemiyorum ne çok yandı canım, dünyalar yıkıldı başıma. Göğsümdeki bütün yüklerimi atıyorum bir bir. Gözyaşlarım dahil.

Sen hâlâ bir kiraz ağacısın. Dalları kurumuş, suyu çekilmiş, artık benim olmayan, sonbaharda.

"Solan yapraklar dirilemez bir daha
Beni gördüğün anda sakın tanıma"
Avatar

amin sevgilim.

Bir sabah nasıl olur da dünyanın en güzel sabahına dönüşebilir? Anlatayım. Kazağımın içinde oynaşan kediler, yeşil perdelerin arasından arada bir kafasını çıkaran ilk ışıklar, sanki yere düşen bir kuş tüyünü izliyormuş gibi, bir sağ gözüme bir sol gözüme bakan bir çift cevahir, ateş-zebân.

Hiç akla gelmez, tabutların üstüne örtülen o yeşil örtü nasıl kokar? Anlatayım. Biraz beyaz sabun, biraz gülsuyu. Olur da belki kokusu yine burnuma çalınır diye medet umduğum bir kumaş parçasının aslında o kadar da ulvî bir şey olmayışı, kimsenin aklına gelmez. Çünkü kimse soğuğu koklayamaz.

Sevgilim, boyumu aşan ayçiçeği tarlalarına girmeden önce son döndüğüm viraj olduğunu sana nasıl anlatayım? Dipsiz bucaksız sis dağlarının tepesinde, dalları arzın cazibesine kapılmış tek ağaç olduğunu sana nasıl anlatayım?

Sevgilim, düşerken tutunduğum son dal olduğunu sana nasıl anlatayım?

Çatırdayan dallarını, kırılmasın diye bıraktım. Bıraktım ki sonsuza dek havada dönüp duran bir poşet gibi kimsenin kimi olasın. İstersen gösteririm, hudutsuz uçurumlardan yuvarlanırken vurduğum yerlerimi, istersen yeniden açıp akıtırım kanını kesilen etlerimin. Elbet bana nasip olmayacak, kaçak sigara ve pas kokan kara ellerde çocukluğumu koklayıp uykuya dalmak. Bundandır her bir parmak ucunu üç kere öpüp başıma koymam.

Ben o kuyuya düşeli çok oldu. Ama çıktım, neden?

“Birini kaybettim, her şeyimi değil” diye henüz kayıpsız fakat kayıtsız ömür geçiren bu insanların içine çıktım, neden?

Avatar

Şimdi ne zaman uyanacağını bilmediğim bir sonsuzluğun içindesin. Ve bunun somutluğunu, soğukluğunu kavramak konusunda hâlâ cühelayım. Neresinden tutsam çoktan mefta bir savaşçının tılsımlı gömleği gibi elimde kalıyor bütün ihtişamın. Dizlerim, dirseklerim ve ellerim parçalanana kadar senden ve senin kara ellerinden af diliyorum. Seviyorum ve seni bir sonsuzluğa bağlıyorum, bütün ölü şeylere.

Avatar

Büyük harflerle mi konuşmuşum, büyük mü konuşmuşum karar veremiyorum saatlerdir. Kafamda dönenleri konduramadığım gibi zamanında, şimdiki zamanda var olmayışını da konduramıyorum. 

“Hayır hayır, sen gaf yapmadın. Üzülmedim ki hiç. Bak hatta nasıl da gülümsüyorum anımsayınca.” 

Gırtlağıma çöreklenip kalan o yumruyu yumruklama isteği. Hangisinin canımı daha çok acıttığına karar verememek. Gürültülü müzikler içinde, gürültüyle gülüşen onca insanın içinde, kafamda canlanan “Öldü işte be öldü!” diye bağıra bağıra ağlayan bir ben, benden içre. Gırtlağımda zonklayan acıma odaklanıyorum ve onu yutuyorum. Her seferinde.

Toprağına bir çiçek bile ekemiyorum. Buna üzülmüyorum aslında. Çünkü henüz cesaretim yok. Çünkü henüz benim için bir kesik elsin. Kalan yetim ele yardım etmek isteyen, ama yapamayan, çünkü orada olmayan, olmayışı sonradan hatırlanan ve bunun farkına varıldığında insanın içinden geçen bir kesik el gibi. Ve her nasılsa özlem duymuyorum. Orada olmadığın için değil, bu kadar az var olduğun için üzgünüm. Ardında bir tesbih, bir kravat, birkaç parça daha eşya ve kor gibi bir azap bıraktığın için üzgünüm.

Avatar

Ben bu yarayı kapatamadım. Seni anlatmak istediğim cümleleri çiçeklerle bezeyemiyorum o yüzden. Bazen seni unutacağımdan korkuyorum baba. Ağzınla çıkardığın o garip kurbağa sesini, kötü espirilerini, bir şey anlatmaya başlayacağın zaman durup beklemeni, kapkara ellerini, seni daha sık aramadığım için bana küsmeni. İt gibi korkuyorum. Beni mahfedecek olan seni unutmak değil, bu korku. Bu korku beni yakıp kül edecek diye çok korkuyorum.

Avatar

2010 ocağı. Üniversite sınavlarına hazırlanıyorum. Kışın en soğuk günleri. Kat kat giyinmekten lahanaya benziyorum. Şapkadan atkıdan sadece gözlerim görünüyor. Otobüse biniyorum. Dersaneden çıkmışım. Arkamdan biri kerkiniyor. Olay çıkartıyorum. Olay çıkardım diye ayıplanıyorum. 4 durak yürüyorum eve. Bir vitrinin önünden geçerken yansımamı görüyorum. "Acaba neremden tahrik oldu" diye soruyorum kendime. Bilemiyorum. 2013 temmuzu. Haberlerde "mümkünse evden çıkmayın" deniyor. Öyle sıcak. Yaz okulu harcımı çıkarmak için markette çalışıyorum. Her allahın günü işe giderken kot pantolon ve bol erkek tişörtleri giyiyorum. Laf atmasınlar diye. Atıyorlar. Makyaj yapmıyorum. Laf atmasınlar diye. Atıyorlar. Özgecan'ın ilk haberini televizyonda gördüm. Yanımda annem, iki ablam, 10 yaşındaki güzeller güzeli yeğenim vardı. "Nasıl yani, dedim, artık güpegündüz okula giderken de mi tecavüze uğrayabiliriz?" Yeğenim Yağmur tecavüz kelimesinin anlamını bile bilmezken yakılarak öldürülen gencecik bir kızın televizyondaki fotoğrafına korkuyla bakıyordu. Gözlerini gördüm. "Minibüste şapkası bulunmuş. Kış günü şapkayla, paltoyla nasıl tahrik etmiş olabilir ki?" diyorum. Küfür ediyoruz katillerine. "Bir de yakmışlar orospu çocukları" diyor ablam. Aklıma birkaç sene önce Bursada 5 kişi tarafından tecavüz edilip öldürülen, vücudu iki parçaya ayrılıp şehrin iki ayrı köşesine atılan kızın vücudunda dna bulunmasın diye genital bölgesinin deşilerek parçalandığı geliyor. Günlerdir bir şey söyleyemiyorum bunlar hakkında. Söyleyecek pek farklı cümlelerim yok. Günlerdir okuduğum, okuduğumuz, okunulan şeyler zaten aşağı yukarı aynı cümleler. Evet hepimizin annesi çocukken "hava kararmadan evde ol" dedi. Evet, her kız annesinden veya babasından "sana güveniyorum ama dışarıya güvenmiyorum" lafını binlerce kez duydu. Evet, her kız, her kadın karanlıkta evine koşar adım yürüdü, apartman kapısını kapatınca oh çekebildi. Evet, otobüste, minibüste, metroda, metrobüste tacize uğruyoruz. Metrobüsteki tacizcisini vine videosuyla teşhir eden kızın tacizcisi alay konusu oldu günlerce, capsleri yapıldı. Çünkü bu durum bu ülkede o kadar alışılagelen bir şey ki gülüp geçiliyor artık sadece. Değil bir başkası, kendi babası tarafından taciz edilen, tecavüze uğrayan nice kızlar var. Özgecan. 13 yaşındaki N.Ç. Daha adını unuttuğumuz niceleri. Bitmiyor. Çünkü kadın kısmının ne işi var orada. Çünkü kadın kısmı kırar dizini, evinde oturur. Pencere önünde bir saksı edildiği için, "öyle de ev süsüyüm böyle de" deyip kendini avize gibi asan kadınlar ve onların ruhları için de dilerim ki bitsin. Ama allah kahır üstüne kahır etsin biliyorum ki bitmeyecek.

Avatar

Serinliğin kokusunu içime çekiyorum. Huzurluyum. Huzuru iliklerime kadar hissediyorum. Uzanıyorum. Çıplak bacaklarıma rüzgâr dolanıyor. Artık o aciz kağıt parçasını bulacağın günü biliyorum. Bulacağın günü bekliyorum. Gün sayıyorum. Belirsizlik, gelecek kaygıları ve hayat huysuzlanmalarını artık lazım olmadıkları için ihtiyacı olanlara bağışlıyorum. Akmasın diye kaliteli çöp poşetlerine doldurup kapımın önüne bırakıyorum. Artık öksüzler. Dilini bilmediğim bir şarkı çalıyor. Huzuru iliklerime kadar hissediyorum. Çünkü geleceği günü biliyorum.

Avatar

Daha çok görünseydi, adını okuyabilirdim.

You are using an unsupported browser and things might not work as intended. Please make sure you're using the latest version of Chrome, Firefox, Safari, or Edge.