Avatar

aramıza çizildi bu mavi duvar.

@cesaretsizkadin / cesaretsizkadin.tumblr.com

Kimsenin görmediği bir kızın iç döküşleri
Avatar

8.11.2015

Yataktan kalkıyorsun

Bacaklarında hafif titreme

Zevkten, korkma felç olmuyorsun”

Yatakta yatan adama bakıyorsun

Sanki uykusunda gülüyor gibi

Sanki daha fazla mükkemmel olması mümkünmüş gibi.

Banyoya gidiyorsun

Bakma öyle aynadaki  sensin.”

Dudağın mı kanıyor?

Omzunda morluk , sırtında tırnak izleri

Sanki ilahlaşmış gibisin

Sanki ilahına kavuşmuş gibisin.

Yüzüne su çarpıyorsun

Soğuk su gerdanına doğru hareket ediyor

Ürperiyorsun.

Yavaş adımlarla odaya dönüyorsun

Üstünde tüm çıplaklığını örten sadece saten bir gecelik var.

Parmak uçlarında yürü”

Yatakta uyuyan adama bu sefer açılmış uykunla bakıyorsun

Vücudunda ki izlerden onda da var

Çok güzel!”

Onu uyandırmamaya çalışarak yanına kıvrılıyorsun

Sanki geldiğini hissetmiş gibi kollarını açıyor

Uyandı mı?”

Hayır bu sadece bir içgüdü.

Hemen kollarındaki yerini alıyorsun

Kokusu burnuna doluyor birden

Ne kokusu bu?”

Hiçbir zaman adı bilinmez

Huzur derler.

Göz kapakların ağırlaşıyor

Hayır uyuma, sadece onu izle”

Tabiki de uyku kazanıyor

Yavaş yavaş uykuya dalarken yüzünde hafif bir tebessüm bırakıyorsun.

---

 Ve sonra birden bir bankta oturur buluyorsun kendini

Bir çocuk parkı

Saat 20.10

Elinde burusmuş bir peçete

Sahi neden ağlamıştın?”

Ahh!  Hatırladım.

Kulağında kulak vermediğin bir müzik

Birazdan ağlamanı şidlendirecek bir şarkı çalacak. Dinleme.”

Yanaklarında ıslaklıktan başka bir şey daha hissediyorsun

Sicim sicim sıyahlık

Sabah o rimeli sürmeyecektin.”

Kendin suçlama. Bilemezdin

Yan bankta oturan üç adam var

Neye bakıyorlar?

Sana.”

Çünkü neden? Çünkü ağlıyorsun.

“Korkmalı mısın?”

Korkma.

Bir çift geçiyor.

El eleler

Bakma, mutlu onlar.”

Dudakların kuru neden?

Ağlamaktan  aptal

“Ahh evet aptal. Aptalsın”

Her aşık aptaldır sadece sen biraz daha fazla

Birazdan kalkacaksın bu banktan

Kulağında fransızca bir şarkı

Arada je t’aime  diyor

Deme, söyleme”

Kalkacaksın ve dudağında tek bir cümle olacak

En azından sabaha kadar kalsaydın. Doyamamıştım.”

Adımlarını hızlandırıp eve yürüyeceksin.

Nerden mi biliyorum?

Çünkü bizi hep aynı yataktan kovup aynı banka mahkum ettiler.

Avatar
Avatar
ozgeertal

Nilgün Marmara

Doğumu 13 Şubat 1958, ölümü 13 Ekim 1987.

Şair, yazar, kadın, bu dünyaya kendini ait hissedemeyen bir yalnız.

Balkan göçmeni bir ailenin iki kız çocuğundan biri. Annesi Perihan, babası Fikri ve ablası Aylin'le Moda'da büyük kütüphanesi olan bir evde büyüdü. Kadıköy Maarif Koleji'ni bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okumaya başladı. Nilgün Marmara, arkadaşlarının anlattığı üzere fakültenin merdivenlerine tek başına oturur, sınıfın en arka sıralarında derslere girerdi. Ayrıca öğrenim hayatında akademik başarıyı yakalayan bir öğrenciydi. “İyi” bir ailede yetişmesine, ailesinin onu İngilizce eğitim veren bir okula, “iyi” bir gelecek hazırlamak için göndermesine rağmen, arkadaşı Seyhan Erözçelik’in söylemiyle o, bu “proje”ye inanmadı ve kendi yolunu seçti. Kendi yolunu seçtiği zaman ise çocukluğunu çoktan kaybetmiş, çok gürültülü bir dünyada, kan ve gözyaşı içinde kendisine yer bulmaya, kendisini o dünyaya yerleştirmeye çalıştı, fakat bunu başaramadı.

“Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer.”

Belki de kendi yolunu seçmektense inanmadığı “proje”ye devam etseydi yaşıyor olacaktı.

Ailesiyle arasındaki ilişki hakkında pek malumat yok fakat yazdığı şiirlerde özellikle babasıyla olan ilişkisindeki gedikleri kapalı şiir biçimiyle bile okuyana hissettiriyordu. Öyle ki, yazdığı tek dize, okuyanı birkaç parçaya bölecek denli geniş anlamlıydı.

“Ben babamın yuvarladığı çığın altında kaldım.”

“Bak bu yara annemden, işte bu babamdan, buradaki ilkokul öğretmenimden, haaa şu en derin olan mı onu ben açtım bilmeden. En çok da o acıtıyor canımı, en çok o kanıyor.”

Kendi içine kapanıp oluşturduğu anlam dünyasını yine kendi içinde yeniden anlamlandırmaya, sunmaya çalıştı. Fakat bu da yeterli gelmedi ona.

“Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor. Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım yok. “

“Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.”

Üniversite döneminden tüm yaşamına ve de ölümüne kalan en önemli şey, kuşkusuz üniversite bitirme tezini de onun üzerine hazırladığı bir Alman şair olan Sylvia Plath olacaktı. Plath’ın yaşamı, düşünceleri, özellikle bireyin yalnızlığına ve varoluş sorununa bakışı onu etkiledi.

1977’de, 19 yaşındayken şiir yazmaya başladı, fakat yazdığı dizeleri kimseye göstermedi. Daha sonra Seyhan Erözçelik, Nilgün'ün herkesten sakındığı şiirlerini ve yazılarını alıp Şiir Atı'nda yayımlattı.

Ece Ayhan, İlhan Berk ve Cemal Süreya ile olan arkadaşlığı 12 Eylül darbesinden sonra içe çekilme dönemini birlikte atlatabilmelerini sağladı. Nilgün Marmara’yı edebiyat ve şiir çevresine İlhan Berk tanıtmıştı. Ona hep “Büyük Nilgün” diye yazardı kartlarında ya da mektuplarında. Sık sık Kızıltoprak'taki evlerinde Edip Cansever, Tomris Uyar, Cezmi Ersöz gibi edebiyatçılarla bir araya gelir, pazar günleri ise “but partisi” yaparlardı -fırında tavuk budu yapmalarından dolayı- 

Cemal Süreya, İlhan Berk, Ece Ayhan, Tomris Uyar, Nilgün Marmara’nın evinde.

Nilgün, Ece Ayhan, Haydar Ergülen.

Cemal Süreya onu Scott Fitzgerald'ın eşi Zelda'ya benzetince de “Çılgın Zelda” diye anılmaya başladı. Süreya'nın tertemiz evinin yerlerine “Bu ev niye bu kadar temiz?” diyerek yediği çekirdeğin kabuklarını atar, başka bir gün de yazar Mehmet Günsür'ün kızıyla lunapark dönüşünde pembe gözlükler takıp evcilik oynardı. Çocukluğuna duyduğu özlemini hiçbir zaman yitirmediği için hissettiği sızıyı şiirinde de sezdiriyordu:

“Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte.”

Bir kadın olarak çoğalmayı reddetti. Çocukken annelerinin kendilerine verdiği sütü balkon deliğinden kedilere birlikte döktüğü ablası Aylin, bir gün çocuklarına bağırırken, Nilgün “İşte bu yüzden anne olmuyorum, kendi çocuğumu incitirim diye.” demişti. Anne olmak istememesinin nedeni “Mutsuzluk ordusuna yeni bir nefer katmamak için"di.

“Maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın Hepiniz mezarısınız kendinizin.”

1982'de Endüstri Mühendisi Kağan Önal'la tanıştı ve iki yıl sonra evlendiler. Nilgün Marmara, belli ki eşi tarafından yeterince anlaşılmıyordu. Çünkü intiharından sonra eşi Kağan onun için şöyle diyecekti: “Nilgün'ün şiir yazdığını bile bilmezdim. Bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler yazardı.”

Hayat ne tuhaf. İki insanın arasına sığan uçurumun derinliği şaşkına çeviriyor beni. ‘Anlaşılmamanın bu türlüsü yalnızlıkla uyutur insanı her gece.’

Eşinin işi nedeniyle bir ara Libya’ya taşınmak zorunda kaldılar. Fakat baskıcı bu ülke onu boğdu. Bu yüzden kısa süre sonra Türkiye’ye döndüler. O süre zarfında psikolojisi giderek kötüleşti. Doktorlar okuma-yazmaya ara vermesini istediler. Bir de ilaçlarını aksatmamasını. Fakat o yazmaya devam etti.

“Çok yalnızım, mutsuzum Göründüğüm gibi değilim aslında Karanlıklarda kaybolmuşum Bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandir Aradıkça batıyorum karanlık kuyulara Kimse duymuyor çığlıklarımı Duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor Bense insanların bu ilgisizliği karşısında ilgiye susamışım Ümidimi yitirmişim Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye Veda edeceğim.”

Belki eşi, yazdığı bu dizelerden haberdar olsaydı, Nilgün’ün iç dünyasında olan bitenin farkına varır, onu anlamaya çalışır, elini uzatırdı.

“Anlamın ötelendiği an'larda kendini bulmaya çalışan ben kaç kere bir intiharın ellerinden tutmaya çalışacaktı.. hantal akşamların saadet öyküleri nasıl da yabancısı olduğumuz şeylerdi.”

dedi ve 13 Ekim 1987′de, 29 yaşındaki Nilgün evinin balkonundan boşluğa bıraktı kendini. Ondan geriye ise sadece şu notu kalmıştı:

“Kuşlara iyi bakın.”

Yaşayacağı ve göreceği çok fazla bir şey kalmadığını en güzel şekilde yine kendi sözleriyle ifade etti:

“Ey iki adımlık yer küre, Senin bütün arka bahçelerini gördüm ben.”

Ölümünden Sonra

“Nilgün ölmüş. Beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış. Ece Ayhan söyledi. Çok değişik bir insandı Zelda. Akşamları belli saatten sonra kişilik hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. Yüzü alarır, bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. Çok da gençti. Sanırım otuzuna değmemişti daha. Ece ile gergedan için yaptığımız aylık söyleşide ondan şöyle söz ettim: Bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. Dönüp baktığımda bir acı da buluyorum Nilgün’ün yüzünde. O zamanlar görememişim. Bugün ortaya çıkıyor.”

diyecekti Cemal Süreya onun intiharından sonra.

Ece Ayhan, “Nilgün Marmara gibi güzel hem de çok güzel garip ve ilginç bir şairin yampiri ve yamuk dünyada bir bakıma kısacık bir ömrü oldu. Hani büyük kanatları yüzünden uçamayan albatros deniz kuşu gibi!” diye yazdı Marmara hakkında. Ve onun cenazesinde, Nilgün’ün annesinin yanına gidip Nilgün’ün okul numarasını sordu. Annesinin söylediği sayı, Nilgün’ün mezar numarası ile aynıydı: 128. Sonra ona ithafen Meçhul Öğrenci Anıtı’nı yazdı:

   “…Aldırma 128!    intiharın parasız yatılı küçük zabit okullarında    her çocuğun kalbinde    kendinden büyük bir çocuk vardır    bütün sınıf sana çocuk bayramlarında    zarfsız kuşlar gönderecek.”

Ece Temelkuran ise şöyle anlattı onu:

“Kendisini tanımayanlardandır Nilgün Marmara. Kendisini hiçe sayanlardan yok kabul edenlerden görmeyenlerden. Yağmurda yürürken ıslandığını değil küçük su taneciklerinin nasıl toprağın göğsünde masumca öldüğünü düşünenlerdendi. Arabaların gürültüsünü lanetlemek yerine bu gürültüye eşsiz bir sabırla dayanan yeryüzünün sükûnetine hayrandı. Kırılmalarla geçen aşkın sonsuzluğunu düşünürdü. Büyüyemeyenlerdendi hep çocukluk yaşayanlardandı.”

Yazılmış, çizilmiş bir ideolojinin yolunda ilerlemeyen, kendi manifestosunu kendisi yazan ve birilerini buna inandırma gibi bir derdi olmayan imgelerle dolu bir kadındı Nilgün Marmara. Yaşadığını yazdı, yazdığını yaşadı.

Onun seçimini, hayatın ağırlığı karşısında insanın hafifliğini, “N’apalım, dünya böyle” diye geçiştirememesi olarak özetlemek yanlış olmasa gerek.

“Üzgün adım, ileri marş!”

Avatar
reblogged

Adam, arkadaşlarıyla beraber takılırken mutsuz olduğumu düşünüyor. Benim derdimin arkadaşları değil de, onların yanındayken beni pek fazla önemsememesi ve dinlememesi olduğunu; katiyen anlamıyor.

Ah! Tipki bir ben.

Avatar
reblogged
ağzımı burnumu kırmışsın ama bir kaldırımın üzerine narince bıraktığın için teşekkür ederim.
Avatar
reblogged

Dedikodu dinlemek çok zevkli bi şey. Böyle köşeye çekilip sessizce dinlemek.

#me

Avatar

Once karsinizdakinin agzina jelibon tikin , sonra sevisin.

Avatar

Bir suru odasi olan bir evde dorduncu duvarin varligini reddediyorum simdi bir adamin gelis yollarini kapatiyorum kilitleri acip kimseyi iceri almiyorum gelesi olanlarin yuzlerine kapilar carpip gelmeye niyeti olmayanlari bekliyorum oturup biraz agliyorum bir gozyasi da yolu bilip bilmemezlikten gelenleri icin dokuyorum

Avatar

Simdi bir kadin karsimda hayatimin cumlesini kuruyor ; "Hayatta herkes senin eksiklerini yuzune vurmus fakat kimse ne yapman gerektigini ogretmemis. Tek sorun bu"

Avatar

Seninle simdi bir pazar kahvaltisinda belkide kareli pijamalarimizla aylak aylak cayimi yudumlamak isterdim.Hic bir zaman mekan kisitlamasi olmadan sadece oturmak sana peynir yedirmek ekmegine recel surmek cayini tazelemek en onemlisi karnini doyurmani izlemeyi isterdim. Ben simdi seninle bir pazar gunu gitmeyecegini bilmeden saatleri saymadan durmak isterdim. Sadece durmak. Bazen uzanmak bazen yatmak bazen sevismek. Ama cogu zaman durmak. Nefesin nefesime karisirken durmak denilen eylem bize en cok yakisan olurdu. Cunku biz en cok yan yanayken guzel dururduk.

Avatar

Gobek bagimi kestiler sanki Nefes alamiyorum. Anlamiyorsunuz

Avatar

Simdi arabada bir karadeniz muzigi caliyor bir aile bir parcasini birakmaya gidiyor bir ana yol hic bitmesin istiyor bir babanin gozu donus yolunda

You are using an unsupported browser and things might not work as intended. Please make sure you're using the latest version of Chrome, Firefox, Safari, or Edge.