Avatar

rüzgar, sözleri içine çekebilse mümkün olamayacak bir yutkunuş koşmaya başlar mı? çağırdığım fısıltıların ucu bir kıvılcım gibi kapalı anlar içine saklanıp bir bir açılmaya başlasa ve gündüzle gece arasında gelip giden bir gizli görev gibi sırtına yüklediği acıyı olduğundan daha küçük gösterse kırılır mı bir ayna? derken yaklaşıyor sesi, gövdesi renk değiştirirken bir düşüncenin. titreyen sayısız yüzünü seyredeceğim diyorum. ruhum uyurken kaderim benim için ömrümün içinden geçip başka bir aleme giden gürültülü bir zindan gibi. kahverengi gözlü bir köpeğin ayağının dibindeyim. saflık içinde insanlara kaptırdığı hayatının başında açmış bir çiçek gibi yer edinmişim zihninin içinde. asıl yerimi yadırgadığım birkaç geceden sonra mahzene gidip karanlığın uğultusuyla kendimi iç didikleyen bir amaçla karıştırıyorum. ‘çektiğin harekete inanacaksın.’ akla sığmaz bulduğum bir amaç uğruna zayıflayıp sönmeye başlayan bir ispirto rengine dönerken, her şeyin şeklini yitirmiş olmasına şaşırmayıp, kırık fikirlerle dolu bir sepetin içine yığılıp kalıyorum. karlı tepelerden süzülen sular gibi el ele tutuşurken hakkında konuşacak bir ölüm beliriyor. toprak ve kökler su içinde, yatağına sığmamış ıslak bir saç teli gibi.

‘soluduğum hava değil, tozuyan aklım.’

Avatar

farelerin yol bulmadaki deneyselliğini yüzümden savurarak başladım. zamanında sekecek bir kelimeyi dilime işlemeye çalışırken, ne istediğimi anlayamamış bir sesin yanından çivi dolu bir adım geçiyor. gizlediğim şey nedeni belirsiz bir keder mi? bir elimde beni kısa bırakan bir sebep, diğer elim kaynayan bir masaldan yanmış.

‘benden aldığın deri parçası yanında mı?’

bakışlarımı görünmez olanı görecek kadar inceltiyorum. her akşam özenle zihnimdeki bir çukurun boşluğuna dalıp boğulmak adına özensiz çırpınışlarla sessizliğimi çoğaltıyorum.

‘yüzünü nasıl bir duyguyla süzdüğümü anlayamıyor.’

kendimle arama koyduğum hikayenin öfkesine tutulup duygularıma açıklık getirmeye çalışmak sonradan edinilmiş bir ihtiyaç gibi. toyum ve dalgın bir gerginlikten kurtulmaya çalışıyorum, ruhumun hangi köşelerinin burulduğunu görecekmişim gibi içime bakmak, kaçırdığım gövdemin sırrını suçluyor ve peşimden gelen rüzgar, basık kör bir pencereden girmeye zorluyor.

‘fare zehiri al, unutma.’

Avatar

krzysztof kieślowski- camera buff, 1979

Avatar

başlarımızı arkaya atıp, bir omzun üzerinden geçip, gül ağaçlarına sokulur gibi silindik.

-ben aslında bir gölgeyim. sen de öylesin hatta.

ağaçlığa doğru giderken, güneş alan bir odada uyanmanın keyfini anlattık birbirimize. ne düşünürsen o olura artık o kadar çok inanıyorduk ki zihnimizde bu düşünceye dair bir çukur oluşmaya başlamıştı bile. cesaret bulmak için bir alan arayışındayken, beni bir kafesin içinden alan birkaç insan için mutluluk duydum sonra. ani bir kalkışla gelen durumların aksine soludukça dağılan olaylar silsilesinde korkunç iç çığlıklarıyla ilerlemeye çalışıyor ve bazı zamanlar dışarıya sızıyordum. yüzüm bir çırpınışla tekrar dalıyordu kendi sularına. elimizden giden ne? kötülük bundan doğarmış.

Avatar

the house that jack built- lars von trier, 2018

Avatar

birkaç vasıta değiştirerek gitmeye çalıştığım bir yere varır varmaz içimde ani bir gitme isteği yükseliyor. zihnimde daha önce aktif olduğunu hissetmediğim sinirsel ağların turuncu tadını alıyorum. tükürmek istediğim yüzlere ve yapılan düşüncesizliklere rağmen yere yapışmadan yürüyebiliyor ve cılız gövdemle bir iskelede sigara içiyorum. çocukluğuma kadar giden derin bir öfkenin rüyasına dalıyorum, aklım boşlukta sallanan bir çıplak ışıkmış gibi rahatsız ediyor. -‘bugün evden çıkamadım. yarın öğlen uğrayacağım yanına, olur mu?’

kurmaya çalıştığım düzenin eksiklikleriyle kendime gelmeye çalışıyor ve gitmeyi istemediğim yerler dışında bir yer ararken, tekrardan geldiğim yere giden bir otobüste buluyorum diğer sessiz yanımı. geleceğimiz, istemediğimiz şeyleri hatırlatan birkaç çağrışım ve sesine kapıldığımız hayali görüntülerle mi şekilleniyor? bir şey olduğu yok aslında. birbiriyle rastlaşan insanlar var ve birer tarla faresi gibi oradan oraya eşeleyerek doğru yolu bulmaya çalışıyoruz. -‘üzülüp dertlenmen gereksiz. yüzünü böyle boyama.’

Avatar

insanlar arası boşluklardan birindeyim şu an. plan yapmak için çok alternatifim olmasına rağmen kimseyle iletişime geçmek istemiyorum. bu sebeple gideceğim herhangi bir yere alternatif bir yol deniyorum. bir kitap arasında dört sene önce yazılmış bir notla aslında yıllardır bu karanlığın içinde olduğumu fark ediyorum. döngüler arasında gidip gelirken cesaretimi kırmaya çalışan tuzaklar kendi alanına çekmek istiyorlar beni. kendimi yokluyorum her seferinde o cesareti bulmak için. sessiz, silik ve kırgın bir yürüyüşle uğruyorum insanlara.

Avatar

tayfun pirselimoğlu-yol kenarı, 2017

You are using an unsupported browser and things might not work as intended. Please make sure you're using the latest version of Chrome, Firefox, Safari, or Edge.