Avatar

nosce te ipsum

@mutereddit / mutereddit.tumblr.com

Avatar

Bazen bu iki kitabın da bana kadar geliş sürecini hayal etmeye, kurgulamaya çalışıyorum. İçinde yazan notların ne ümitlerle ne hayallerle yazıldığını... Çok dramatik geliyor. Belki öfkeyle, belki trajik bir hikayeyle, belki de ihmalle... Ne olduğu belli değil.

Avatar

Zamanı bir çember üzerinde yaşıyorum sanki. Yıllar evvel beni hırpalayan şartlar etrafımı tekrardan kuşatıyor. Hırpalanmayı geçtim ancak bunu, üstüne bir sürü hikaye yazılmışken tekrar yaşamak insanın o şartlardan daha çok hırpalıyor. İsyan etsem neye, debelenip dursam neye yarar bilmiyorum.

Ve şimdi bana tekrar ne yapsam dedirttiği yerdeyim. Taşınacak suyun, kırılacak odunun altında kaldım. Ya gönlümü razı kıl ya da bi çıkış yolu göster.

Avatar

klasik türk müziğine kulağın alışması zor, alıştıktan sonra ise dinlemeyi bırakması çok zor. bu eser de temsiliyet açısından doğru bir parça olmasa da kulaklara aşina olan yaylı tanburun o hüzünlü sesini çok güzel yansıtıyor. bir ara klasik türk müziği için temsiliyet niteliği taşıyan eserleri de paylaşırım dileyen olursa. ya da paylaşırım direkt. şimdi kulak vereyim fahrettin bey neler paylaşmış.

Avatar

Derde kedere bağışıklık mı yoksa üstesinden gelebilmek mi eşiğinde dolanıp duruyorum. Öyle ya da böyle eskisine nazaran daha dirayetli oluyor bunlara karşı insan. Ama bazen öyle bir cenderenin içine düşüyorsun ki, ne güç ne takat kalıyor. Güçlüsün deyip onu yut, bunu tolere et, şunu atlat. Güçsüz olmaya, canının sıkıldığına dair emare göstermeye hakkın yok çünkü. Ağzından çıkamayıp yuttuğun o laflar vücudunda her yere öyle sert çarpıyor da öylesine kasılıyorsun ki, tüm o kasıntı ayağının serçe parmağını vuracağın bir kapı köşesinde patlayıveriyor. Al sana işte seni kendinden utandıran yanaklarından o süzülen yaşlar. Güçsüz olma hakkını elinden alanlara karşı da dimdik duruyor üstelik.

Avatar

Biraz kafa açayım mı?

Hani önceden vloglar vardı. Bir yeri gezerken ya da bir deneyimden söz ederken video çektiğinde o an içinde, anı yaşayarak yorumda bulunduğu için gerçekçi ve samimi geliyordu. Ancak şu anda yaygın videolar genelde tripod ve kamerayla kendisini dışarıdan birkaç video ile çeken ve finalde onları birleştirerek seslendiren influencerlarla dolu.

Bu zamanla sürekli o insanların yoğun bir şekilde videosuna adeta maruz kalan sıradan kullanıcıları da dönüştürdü. Samimiyetsiz olması bir kenara, öyle ki artık insanlar güzel bir manzara, sokak, sergi vs gördüğünde şurada sevgilinle/kocanla/arkadaşınla yürüyeceksin diyerek aslında o güzel manzaranın içinde yan yana olduğunu değil de, üçüncü bir şahsın gözünden kendisine bakarak orada olmayı arzuluyor. Bu biraz insanın kendisine olan yabancılaşması bana kalırsa.

Çünkü tıpkı o da sürekli gördüğü, yoğun etkileşim alan, beğenilme arzusunu kamçılayan o video ya da fotoğraflardaki gibi biri olmayı istiyor ama o manzaranın içinde biriyle yan yana olmayı değil, uzaktan o manzaranın içinde kendini tıpkı yığınlar tarafından görülürken görmek istiyor. Bu şekilde kendi benliğine düşünecek, üretecek ya da sosyalleşecek alan bırakmayacak kadar bu tür şeylere maruz bırakması insanın kendini korkunç geliyor artık.

Şu an ciddi bir sorun göstermiyor olabilir ancak uzun vadede arkadaşlığını, ilişkisini, evliliğini bile etkileyebilir bu insanların. Tıpkı şu ana kadar ki gelişmelerin hayatımızı ve bizi değiştirdiği gibi.

Avatar

Bir dilemma var. Hayatın aslında anne babalarımızınkinden çok da farklı olmayacağının farkındalığı ve akabinde gelen hayal kırıklığı ve nihai kabulleniş. Dilemmanın öbür yüzü de ikinci bir ergenliği yaşamak. Hayat karşısında bu kadar şımaramıyor olmamın getirdiği noktada ilk gruptayım artık sanırım. Geçmişten bugüne insanlar yaşadı ve öldü. Anne babalarımız da bizim beklediklerimizi beklediler ve olmadığı noktada kabullenip yaşamaya devam ettiler.

Ancak onlar daha şanslıydı sanki. Zira bizim kadar sanal ve süperuyaranlarla donatılmış değillerdi. Bulundukları hayat çemberinin dışında bambaşka hayatların olduğunu elbette biliyorlardı ancak sürekli bunları sosyal medyadan görerek, bu içerikleri tüketip hayata seyirci; aktif olmadıkları bir hayatı yaşamadılar en azından. Hepimiz tüm enerjisi ve ilgisi yaşayamadığımız ve muhtemelen yaşayamayacağımız hayatları izleyip de hayata karşı muazzam beklentiler edindik. İkinci bir ergenliği yaşama noktası da burada devreye giriyor. İmrendiği hayatın kıyısında dolaşırken yaşayamadıklarının ve kendisine ait olmayan bir yaşantının öcünü alırcasına yaşamak.

Nihayetinde öyle ya da böyle hayata karşı kalbi kırılmış bir dönemimiz oluyor. Kabullenmek ve mevcut yaşantıdan keyif alabilmeyi öğrenmek gerekiyor. Çünkü doğru ve gerçek olan bu, bize hayatı anlatan, bizim yerimize yaşayan şarlatanlar değil.

Avatar

Önceden slim ya da skinny fit yüzünden giyecek bir şey bulmakta zorlanırdım. Şimdi de aşırı bol pantolonlar yüzünden giyecek bir şey bulmak zor oluyor. Ben de gittim aradım taradım kumaş buldum güç bela. Kimse de perakende satmak istemiyor. Esnaf dili ve edebiyatı ile onu da halettim. Terzi en kolay iştir herhalde diye düşünürken kumaş bulmaktan daha zor oldu. Ama nihai olarak terziyi de buldum ve istediğim pantolonu diktirdim. Şöyle güzelinden yüksek belli, abuk subuk beli olmayan, babasının pantolonunu giymiş çocuk gibi göstermeyen bir pantolon çok zor olmamalı. Güzel bir kumaş bulayım da gidip terziyi tekrar ikna edeyim.

Avatar

Makine yanımda yöremde olduğunda kafamda sürekli prodüksiyon dönüyor. Misafirlikte kendisinin de pek şikayetçi olmadığı ev sahibesini darlamak suretiyle bazı fotoğraflar çektik. Uzun zamandır film takmıyordum makineye, kaç gündür sizin de şahit olduğunuz fotoğraflardan bir sonuç çıkmazsa fena üzülürüm gibi.

Avatar

Epey yürüdüm. Bazı anların seyrine öyle daldım ki, elimdeki makineyi doğrultup da çekmeyi unuttum resmen. Güzel bir self date idi benim için. Yalnızlık kılıfına giydirilmemiş olandan……

Avatar

Hafif yağmur çiseliyor, hava kararınca seyir zevki başlasın.

Avatar

Hava gri, nem de yok, çok tatlı bir serinlik var. Makineye de film takmışken spontane çıkıp hikayelerin peşinde biraz fotoğraf çekeyim, birilerini yoldan çevirip portre çekeyim diyorum ama öte yandan? Öte yandan ne diyeceğimi unuttum sanırım çıkacağım. :D

Bu tatlı şarkıyı da bırakayım size o zaman.

Avatar

“Kışları, kıyı tenhalaştığında, sandalyelerimizi ılgınların altına koyup denizi seyredeceğiz. Geçmişten konuşacağız. Bütün yaşadıklarımızı bıkmadan, usanmadan ve artık utanmadan hatırlayacağız. Deniz azacak burnumuzun dibine kadar gelecek. Hırkalarımıza iyice sarınacağız. Bedenlerimiz, olan biteni kabullenmemize olanak tanıyacak bir hızla çevikliğini, gücünü, dayanıklılığını yitirmiş olacak.

Hayatı, büyük çaresizliğimizi, nihayet anladığımızı düşüneceğiz. İçimizde bilmediğimiz bir şeylere isyan etme isteği doğacak. Sonra yine bahar gelecek, yaz gelecek. Tekrar eden şeyler bizi tekrar tekrar sevindirecek."

Avatar
reblogged
Avatar
mutereddit

Dostlar dashboard'ı yeniledikçe sürekli görmediğim gönderileriniz düşüyor. Sapık gibi bloğunuzda seri like ile koşturmuyorum diye belirtme isteği duydum..........

Neyse bundan sonra mecbur tek tek dolaşacağım, bu dashboardun zaman ayarını ayrı, algoritmasını ayrı seveyim. SİZİ OKUMAYI ÖZLEDİM VALLA. Bıktım instagramın şekilciliğinden, twitter'ın kaosundan.

Avatar

Dostlar dashboard'ı yeniledikçe sürekli görmediğim gönderileriniz düşüyor. Sapık gibi bloğunuzda seri like ile koşturmuyorum diye belirtme isteği duydum..........

Avatar

Aralık ayında bir aylığına askere gitmiştim. Deneyimleyen de, deneyimlemeyen de herkesin ortak kanısı tabii ki askerliğin gereksizliği üzerine. Dolayısıyla herkesin dilindeki cümle de bir ay kafa dinlemeye gidiyorsun yönündeydi. Şu an ben de öyle düşünüyorum ama o deneyimin içindeyken pek de öyle değildi. Hiiiç yakınacak değilim tabii ki dostlar. Bir ay dışarıdan kısa ama içerideyken çok uzun ve geçmek bilmeyen bir süre. Her şeye rağmen çok güzel bir deneyimdi. Bir o kadar daha para versem o deneyimi tekrar yaşayamam, o yüzden bu rastgeleliğin güzelliği kaldı yalnızca belleğimde. Çektiğim hiçbir sıkıntı aklıma bile gelmiyor.

Haftaiçinin yorgunluğunu haftasonu istirahat ederek geçirirken, buz gibi soğukta bir şey yapamayacağımızdan, koğuşlarımıza çekilmiş ya uyuyorduk, ya vampir köylü oynuyorduk ya da kitap okuyorduk. Çünkü zaten yapılabilecek başka bir şey yok, telefonlarımız eski tuşlu telefon, o da zaten çekmiyor. Muazzam bir teknoloji detoksu oldu yani. Mavi ışık maruziyeti yok, düzenli uyku, düzenli yemek, tadında fiziksel hareket. Resmen fabrika ayarlarıma geri döndüm.

E tabii o bir ay bizim için orada uzun bir süre olduğundan bir sürü askerlik anısı da oldu, dışarıdan pek mümkün gözükmese de. Ama tabii konumuz bu değil.

Birkaç hafta da olsa sivil hayattaki her şeyden öylesine mahrum kaldık ki, bir haftasonu koğuşta kitap okuyorum, herkes uyuyor pür sessizlik. Dışarıdan müzik sesi geliyor. Otomatlara su yükleyen abi müzik açmış. Hepimiz kulak kabarttık, uyuyanlar uyandı, camlara döküldük. Adam da sağ olsun sesi sona yükseltti. Hepimiz huşu içinde Bergen dinledik, çıt bile çıkarmadan.

You are using an unsupported browser and things might not work as intended. Please make sure you're using the latest version of Chrome, Firefox, Safari, or Edge.