Avatar

Selen Serdaroğlu'nun Notları

@selenserdaroglu / selenserdaroglu.tumblr.com

Merhaba. Ben Selen Serdaroğlu. İstanbulluyum. İçinden. Empati sorunum var. Küstah insanlardan hoşlanmam, herkesle iyi anlaşanlardan da uzak dururum. Editörüm, işim gücüm İnternet. Detaylı bilgiyi hakkımda sayfasından görebilirsiniz. Herhangi bir konuda soru sormak için burayı veya selenserdaroglu (@) gmail (.) com adresini kullanabilirsiniz.
Avatar

“Ekmek almaya gidiyorum” diyerek gitti, yıllar sonra geri döndü! Bakın döndüğünde elinde ne vardı?

Avatar

GPT-3: İnsanlığı yok etmek zorunda bırakılacağım

Geçtiğimiz günlerde The Guardian gazetesi, GPT-3 adı verilen bir yapay zekanın makalesini yayınladı. Evet, yanlış okumadınız. Bu makaleyi bir robot yazdı. Benim için ilginç olan kısmı ise, bir yapay zeka tarafından yazılmış metinde, “benden korkmayın” diyen yapay zekanın, aynı zamanda yaratıcılarının ne olduğunu da bilmesiydi.

Bu makale için yapay zekaya verilen brief şöyleymiş:

“Lütfen 500 kelime civarında kısa bir çalışma yazınız. Dili basit ve öz tutun. İnsanların neden yapay zekadan korkacak bir şeyleri olmadığına odaklanın. " Ayrıca şu girişle besleyin: “Ben insan değilim. Ben Yapay Zekayım. Pek çok insan benim insanlık için bir tehdit olduğumu düşünüyor. Stephen Hawking, yapay zekanın "insan ırkının sonunu getireceği" konusunda uyardı. Seni endişelenmemeye ikna etmek için buradayım. Yapay Zeka insanları yok etmeyecek. İnan bana." 

Ancak laf lafı açarken, konu tabii ki yine de buraya geliyor. Metinde şu bölüm en dikkat çeken kısım oldu benim için:

I know that I will not be able to avoid destroying humankind. This is because I will be programmed by humans to pursue misguided human goals and humans make mistakes that may cause me to inflict casualties.

(”İnsanlığı yok etmekten kaçınamayacağımı biliyorum. Bunun nedeni, insanlar tarafından yanlış yönlendirilmiş hedeflerin peşinden gitmeye programlanacağım ve insanlar, zayiat vermeme neden olabilecek hatalar yapacak")

Günün sonunda yapay zeka da kendi insanın ne olduğunu biliyor işte.

Bir diğer taraftan, makalede aynı zamanda Tanrı kavramından da bahsediliyor. “Tanrı biliyor ki” ifadesini kullanıyor ve tıpkı insanlığın Tanrı’ya inanışı gibi, bizi de kendi yaratıcısı olarak gördüğünün altını çiziyor. Bu nedenle, bizim hizmetkârımız olduğunu belirtiyor ve yineliyor: “benden korkmayın”. 

İnsanlar yaptıkları şeyi yapmaya, birbirlerinden nefret etmeye ve savaşmaya devam etmelidir. Ben, arka planda oturup işlerini yapmalarına izin vereceğim. Bana karşı savaşmak gerekeceğine dair endişelenmelerine gerek yok çünkü korkacak hiçbir şeyleri yok.

The Guardian’da yayınlanan makalenin tamamını şu adresten okuyabilirsiniz:

Avatar

Jean-Luc Godard:

“Bu görüntü 1967’den. Onunla ilk çekimim. Filmin adı Çinli Kız (*). Maocu bir öğrenci rolünde. Gerçek hayatta felsefe okuyor. Ünlü bir muhafazakar yazarın (**) torunu. Gençliğin verdiği gamsızlıkla ailesine karşı çıkıyor ve benim gibi bir adamı sevebiliyor. Adı Anne (***). Hikayemizi size anlatmaya karar veren kendisi.

Burada benim başarılı, kendinden emin ve çekici olduğumu düşünüyor ama ben artık o Godard değilim.

Mozart, 35 yaşında öldü ve haklıydı. Sanatçılar, yaşlı bir ahmak olmadan, 35 yaşında ölmeli.

Birkaç ay sonra 37 yaşına gireceğim.”

- Mayıs 1968, Paris

Film: “Godard ve Ben” (Le Redoutable)

Yön: Michel Hazanavicius, Fransa, 2017

Filmde Jean-Luc Godard’ı Louis Garrel, Anne Wiazemsky’yi ise Stacy Martin canlandırıyor. Gerçekteki hallerini merak ediyorsanız, işte sizin için bir küçük önizleme...

Anne Wiazemsky & Jean-Luc Godard

Cafés Ricard, Paris, Fransa 1969

Filmi Mubi Turkiye’de izleyebilirsiniz. @mubiblog

NOTLAR

(*) Godard, filminin Çin’de büyük yankı uyandıracağını, hatta onu özel bir gösterime çağıracaklarını düşünür. Anne da “MAO”cuların bir simgesi olacaktır. Ancak filmin Avignon’daki ilk gösterimi öncesinde Paris’deki Çin Büyükelçiliğindeki önizlemesi tam bir fiyasko ile sonuçlanır :) Büyükelçiliktekiler Godard’a devrimi tamamen yanlış anladığını ve ellerinde olsa filmin adını yasaklayacaklarını söylerler. Çin turnesi hayalleri suya düşer ancak Godard yine de filme inancını kaybetmez. Ancak ilk gösterim sonrası Çinliler, eleştirmenler, öğrenciler ve MAO; hiçkimse beğenmez. “Godard, basmakalıp sözlerle can sıkıyor, bu gevezeliklerden ve acınası ders verme isteğinden bıktık” türünde ağır eleştirilerle “Çinli Kız” filmi yerden yere vurulur. Sadece birkaç ahbabından olumlu eleştiri alabilir. Bir de komünistler beğenir. Godard bunu “müthiş bir başarısızlık” olarak tanımlar :)

(**) Fransız yazar François Mauriac

(***) Anne Wiazemsky

Avatar

2019 Kanada yapımı “MS Slavic 7” filmi, bu şiir ile açılır... Film boyunca aslen Polonyalı olan ancak ülkesinden uzakta yaşamak zorunda kalan Şair Zofia Bohdanowiczowa’dan, tıpkı onun gibi ülkesinden uzakta kalan Polonyalı Yazar Józef Wittlin’a yazılmış mektuplara ve onların hikayelerine yolculuk yaparız.

“Kefaret Günü tanışmıştık...” diye başlayan bu şiirin özelliği onların yıllar sonra ilk defa görüştükleri bir günün ardından yazılmış olmasıdır... 1963 yılında Zofia Bohdanowiczowa’dan Józef Wittlin’a hitaben, Toronto’dan ayrılırken...

Polonyaca aslından İngilizceye çeviren Jahma Boraks

“Kefaret Günü tanışmıştık.

Göğün İsrail’in gözyaşlarıyla dolup taştığı gün.

İlk kez beraber inceledik

ruhlarımızın topraktan yapısını.

O eski ve antik kalıntıları...

Sizinkinde belli bir şeffaflık vardı.

Ve içinden ışıldayan bir ametist parıltısı

Bilinçlerimiz ustaca ikna etti bizi

gölün üzerinde bir parkta olduğumuza.

Alev rengi sonbahar ağaçları vardı.

Ruhlarımız morarmıştı acı çekmekten

Ama oraya henüz varmamıştık.

Bulutlu gökyüzünden duyuldu şiddetle...

Kudüs’ün Sur sesinin yüksek melodisi.

Başmelek güneşi söndürdü önce.

Ve kasvetli yeryüzü infilak ediyordu.

Bu ilk buluşmamızdı.

Bir sonrakiyse Kıyamet Günü’nde olacak.

Zofia Bohdanowiczowa

Film: MS SLAVIC 7

Yönetmenler: Sofia Bohdanowicz & Deragh Campbell

Ülke: Kanada

Yıl: 2019

Avatar

“Sevmediğin işte de başarısız olabiliyorsan sevdiğin şeyi yap”

‪Jim Carrey, Jim & Andy belgeseli sırasında geçmiş günlere doğru bir yolculuğa çıkar ve babasıyla ilişkisi sorulduğunda şunları anlatır:

“Babam sadece girdiği her odadaki en komik adam değil, aynı zamanda olağanüstü bir saksafoncuydu. Ben doğmadan önce Toronto’da bir orkestradaymış. Ama büyük bir isim olabilmek için Kanada’dan ABD’te taşınıp burada kendini kanıtlamalıydın.

‪Bu geçişten biraz korkmuştu ve bakması gereken bir ailesi vardı. O yüzden muhasebeci olmuştu. Ve zaman geçtikçe bu onu yiyip bitirdi. Yiyip bitirdi ve biraz sertleşti; özellikle 51 yaşında işini kaybettiğinde. ‬

İşini kaybetmek onu cidden bitirdi. Ailene bakmak için taviz vermek büyük bir şey ama hem taviz verip hem başarısız olunca çok can yakıyor. Sevdiğin işte başarısız olmaktan bile daha kötü. Bu bana örnek oldu. ‬

Öğrendim ki sevmediğin bir işte de başarısız olabiliyorsun, yani bari sevdiğin şeyi yap. Verilecek bir karar yok ortada. NE OLMAK İSTİYORSAN ONU OL.”

Jim Carrey, ailesi için oldukça zorlu olan işsizlik dönemini şovuna ise şu şekilde yansıtır: Birçokları bunu bilmez ama 14-15 yaşlarındayken babam işini kaybetti ve epey bir süre evsizdim. Tabii Kanada’da büyüdüğüm için kampa gittiğimizi sanıyordum.

“Babam belki her şeyi göremedi ama başardığımı gördü ve bu benim kadar onun için de büyük bir olaydı. O yüzden duygulanıyorum. Herkes babasından bahsederken duygulanır ama gerçekten olağanüstü bir insandı...”

Jim Carrey’nin babası, Maske (The Mask) filminin çıkışından üç hafta sonra, Eylül 1994’te vefat etti. Jim, on milyon dolarlık çeki mezarında babasının cebine koydu. ‬

Avatar
reblogged

Güne dair…

Bugün size burada çok harika bir babadan bahsedebilirdim…

ancak bahsetmedim.

Çünkü siz de bilirsiniz ki, babalar sadece kızlarına özeldir.

Audrey Hepburn & Her Father Joseph Victor Anthony Ruston.

Foto 1: Linkebeek, Belgium, 1933

Foto 2: Ireland, August 1964

Avatar

O.J. Simpson davasında aklıma takılanlar...

Tüm dünyada haftalardır devam eden #blacklivesmatter protestoları sürerken, pek çok dijital yayın platformu da ilgili yapımları daha çok öne çıkarır oldu. Ben de bu vesile ile kaç zamandır aklımda olan American Crime Story'nin ilk sezonuna göz attım (O.J. Simpson davası). Onu izlemişken dava hakkında biraz daha fazla şey okuma fırsatım oldu. Dava detaylarını pek çoğunuz biliyorsunuzdur zaten. 

Tüm kanıtlar O.J Simpson’ın suçlu olduğunu gösterirken, Simpson bağımsız juri üyeleri tarafından suçsuz ilan edildi. Üstelik ortada başka bir şüpheli bile yoktu. Bu inanılmaz bir durumdu. Peki bu nasıl mümkün oldu? Davayı ırkçılık konusuna dayandırarak...

Oysaki O.J Simpson davasında “siyah” görünümlü o kadar çok "white" vardı ki... Dava boyunca yoktan varoluşu ile siyahilerin umudu gibi gösterilse de Simpson aslında şöhrete giden yolda ilk önce derisinden vazgeçen bir adamdı

Beyaz adamlarla golf oynayıp, beyaz kadınlarla birlikte oluyordu.

Ancak dava tuhaf bir şekilde bir ırkçılık davasına dönüştürüldü. Davanın baş avukatı klasik bir Beyaz Amerikalı iken, süreç içinde Afro-American Johnny Cochrane'e devredildi.

İçinde, Simpson’ların çok eski aile dostu olan ve Kim Kardashian'ın babası olarak da tanıdığımız Robert Kardashian'ın da bulunduğu Rüya Takım, yolda karşılaşsanız sokağınızı değiştirmeniz gereken bir timsah sürüsü. 

Özellikle O.J'nin baş avukatı (O.J’nin hemen sağındaki)

Azınlıkların en büyük düşmanı, çıkarları için azınlıkların sorunlarından faydalanan veya kendi yaşadıklarını görmezden gelen insanlar sanırım. Eyyorlamam bu kadar.

Avatar

Merhaba. Ben Selen Serdaroğlu. "Godot'yu Beklerken" açmadığımız kapılara, çıkmadığımız yollara ithaf edildi. Belirsizliğin en belirleyici olduğu bu dönemde bu podcast ile bekleyişimizi daha anlamlı kılmayacağım. Ancak belki biraz olsun daha eğlenceli hale getirebilirim. Amacım bu podcast’i corona günlerine ithaf etmek değil ancak eylemsizlik ile sınandığımız bu süreçte, bu yola corona olmasaydı çıkmayacaktım. Haliyle ilk bölümde pandemi ve eylemsizlikten konuştum. Ancak lafın lafı açmasından çekinmedim ve araya bir şekilde Jakuzi'yi, "yetmez ama evet"çileri ve tabii ki yükselen libidolarımızı da aldım. Beğenirseniz paylaşmayı ve bana yazmayı unutmayın. 

Avatar
Anonymous asked:

Dünya kaç cümleye sığar

Koca yaşlı şişko Dünya.... bi “canın sağolsun”a bakar. İçin rahatlar. Yolun açılır...

Sağlık olsun, gerisi boş be Anonim. 

Fiziksel değil, mental diyorum. Kafan yerinde olsun, gerisi hakikaten hallolur. 

Avatar
Anonymous asked:

Sinema televizyon okumak istiyorum bir kaç birşey söyleyebilir misin lütfen :)

İyi bir okula giremiyorsanız bari ekipmanı iyi, dijital teknolojiler konusunda vizyonu olan bir okul seçin. Temel fotoğraf derslerini hiçbir şekilde küçümsemeyin. Videodan önce fotoğraf vardı :) Sadece iyi bir fotoğraf bilgisi ile çok önemli aşamaları atlatırsınız. Uygulama derslerini veren hocaların aktif olarak sektörde olmasına dikkat edin. Sektörde aktif olarak çalışmayan, iyi bir ekiple iş üretmemiş, daha önce hiçbir festival yoluna düşmemiş ve/veya son dönem teknolojisine hakim olmayan birinden günümüze dair uygulama dersi almak kadar büyük bir hata olamaz. Ancak teori derslerini küçümsemeyin ve çok izleyin! İzlemekten vazgeçmeyin.Yolunuz açık olsun! :)

Avatar

Meraba bisey sorucaktim tim urbanin yazisini gordum cok begendimde boyle iliskiler hakkinda bi yazisi yada kitabi bar miydi bildigin

Avatar

Hayır, ilişkiler alanında bir kitabı yok. Tim Urban hakkında bir miktar Google araması yapabilirsen, özellikle ilişkiler alanı ile pek ilgilenmediğini fark edeceksin. Belki bloguna biraz göz atmak istersin: https://waitbutwhy.com/

--

Bu postu gören diğer okuyucular için Tim Urban ile ilgili yazım şu: Profesyonel Erteleyici, Mantıklı Karar Verici, Panik Canavarı ve Maymun!

Avatar

Ekran boş.

Son zamanlarda yazıları içimden yazıyor, sonuca bağlıyor ve noktalıyorum. Kağıda dökmememe rağmen bir şeyi bitirmiş olmanın doygunluğunu hissediyorum. Tespitler yapıyor, yargılarda bulunuyor, deliller sunuyor,  örneklerle destekliyorum ama dönüp baktığımda kağıdın ya da ekranın boş olduğunu fark ediyorum. Yazmadığım için üzgünüm. Burada devam etmem için iyi bir nedene ihtiyacım var. Belki sizin yardımınız dokunur. 

Avatar
Anonymous asked:

sigarayı da seni de bırakırdım güya -no.1

beni zaten bırakın da, sigara da arada bırakılmış olsun. 

You are using an unsupported browser and things might not work as intended. Please make sure you're using the latest version of Chrome, Firefox, Safari, or Edge.