sana ait bir hissi kaldıramadım.
bazen kelimeye bir hissini dökmeye çalışırken birçok kez tökezlersin ve ayağa kalkmaya çalıştıkça söylemler seni tekmeler ve yere mıhlar
bir kumar masasında kendi benliğini kaybetmişçesine.
gitmek istediğin yerde de kimse yok aslında. bu; kendinden gidip kendine gelmek gibi.
aynı şekilde kanadığımızı biliyor mu
bilmediklerine kaçak katlar çıkan kadın. hiç tanımadığı bir duvara dikiş atan adam.
şiire, aşka ve ölüme inanıyorum.
'bir zamanlar benim olan ellerin, şimdi neden ellerin?'
öyle değil, öyle olmadığını da biliyorsun ama öyleymiş gibi yaşıyorsun.
Sana anlatacaktım aslında. Ama gözlerim önce davrandı. Bu yüzdendir ki sevgilim, Dikenli her kelime biraz ıslaktır.
…
birkaç düşünceydik. vurulduk. kan kaybettik. yasaklandık. birkaç sevilmeyen cümleydik, yanlış anlamda kullanıldık.
valizini eşiğe bırakmış, ceketini giymişsin. sonra yokmuş gibi cebinde bir bilet, mutfağa geçip çay suyu koymuşsun. belki biri valizini savurur, biletini yırtar belki biri. ceketini yakar. soyar seni en baştan, bi yatağa koyar. belki bi kez olsun biri caydırır gitmekten seni. kapıyı kilitler, çayın altını kısar, koynunda avutur belki. ama hep yaptığın gibi gece, saniyeler sonra, umudu söndürüp musluk altında, kaynamadan daha demlik, anahtarı içeride bırakıp, dönüşü olmayan bi yola çıkmışsın. herkes bi gün gidermiş, sen kendine bile bi kez olsun gelmemişsin.
küf tutmuş sandığın dibinde, çocukluktan kalma yırtık bi defter. “büyüyünce bu günleri hatırlayıp gülme olur mu? canım çok yanıyor.”
bana hiçbi şey sorma. ağzımda nefretten başka bi şey kalmadı. ama ne olur sarıl bana. ben hiçbir şey yapmadım.
bi sürü şey yazmak istedim. parmaklarımın titreyişinden utandım. bi sürü şey söylemek istedim. sesimin kısığından tiksindim. sonra oturdum kaç hıçkırıkta nefesimin kesileceğini hesapladım. bak, tam bu kadarmışım.
kelimeler, mürekkepler, sayfalar tükendi. çıkmaz bir sokağa adım atmış gibi hissediyorum. sayfalar arasında koşuyor, bir romana ait kelimelere çarpıyor, harfleri sayfaya dönüşen çocuğun gözlerinde asılı kalıyordum. kaybolmuş bir bedenin içinde ki ruhta evine dönmeyi bekleyen buhranlı gri gözlü çocuk, evi nerede? bir romanın sonundaki kelimeler kadar boşlukta mı? yoksa zihnimin odacıklarından birinde attığım çığlığın dağıttığı o koca sokak? o sokak mıydı evi. dağıldığım kadar dağıtmış mıydım bir yuvanın çatısını. ne yazık ben gibi artık o da dönemiyor evine.