Avatar

💖

@mermaidnaz

aşk, nefrete ne yakınsın
Avatar
reblogged

Bir çiçeği bir kitap arasında kurutursam o zaman unutur muyum her şeyi soruyorum sana? Kaçıncı bu kuruyan çiçek içimdeki anılar için. Her anıma eşlik eden bu acının adı seyyah belkide.. anlıyor musun?

Avatar

Yazın ortalarında bir çay bahçesinde çalışıyordum, saat 02:40 civarında falan işten çıktım. Mekân evim yakındı zaten, yürüyerek gidiyordum. Yolda banklarda adamın birisini gördüm, oturuyordu birkaç şey yazıyordu. Merak edip yanına gittim, şarapçıydı bu abi, 50lerinde falandı. İçiyor, ağlıyor, yazıyordu. Selam verip oturdum yanına, konuşmuyordu ve sessizliği ürkütücüydü, benimse hoşuma gitmişti. Böyle yarım saat, bir saat falan sessizce oturduk, sonra abi kâğıda birkaç şey yazdı ve bana uzattı.

‘’Elli sene konuştum, duymadılar… Elli sene nefes aldım, boğazımı sıktılar… Elli sene kitap okudum, sayfalarımı yırttılar… Elli sene şiir yazdım, kalemimi çaldılar… Elli sene sevmeyi denedim, kalbimi kırdılar… Sussam, duyabilir misin beni genç adam? Duyacaksan, avazımız çıktığı kadar susalım…’’

Başımı salladım, yazmaya başladı. ‘’Bak evlat bu şaraptır, aşkın içeceği olarak söylerler. Bana göre şarap güçlü kadını temsil eder, asildir bir kere. Her alkolün adabı, yeri ve masası ayrıdır ama şarap bir başkadır. Kadınını temsil eder işte, kadının ne kadar gelmediyse işte o kadar içersin bu illeti…

Bak sen içme, beni feyz al, sakın alkole dadanma genç adam, hiçbir halta faydası yok bu meretin. Unutmak için içiyorlarmış ya yalan, ben 30 senedir içiyorum hala unutamadım, unutmam da zaten. Unutmak için yaşamadım ben o hisleri, o acıyı unutmak için çekmedim. Acı güzeldir bak, olgunlaştırır derler, derler de beni öldürdü onu ne yapacağız? ‘’

Benden soru veya cevap bekler gibi duraksadı, kâğıt uzattı ardından ve yazmamı istedi, yazdım.

‘’İçene neden içtiğini sorar insanlar, bunun hiçbir halta manası yok. Sen kimin yüzünden içiyorsun, kim yaktı canını? İyi yakmışlar canını belli, yaralarını saklasan da gözüküyor. Merak etme iyi saklıyorsun, yarası yüreğinde olmayan anlamaz senin derdini. Bende de var birkaç kesik, sakladım sen gibi…’’

           ‘’Gözlerin keskin genç adam, sende insanları acısından tanıyorsun, senin de canını iyi yakmışlar… Ancak ben yakında göçer giderim bu dünyadan. Sen, sen daha kaç sene yanacaksın bakalım bu dünya denen cehennemde. Evet, doğruyu söylüyorsun. Kimse canını yakanı sormaz, canının yandığını öğrenirler öğüt verirler aklı sıra. Salla, unut geveleyip dururlar, ağızları susmaz bunların. Tek kuralın olsun bu hayatta, uzak dur onlardan. Bunlar insan, canını her şekilde yakarlar ve giderler. Benim için insanlar ikiye ayrılır evlat; gidenler ve giderken yanında seni de götürenler. Ben giderken yanında götürenlerden oldum. Ama o gelemedi, toprağın altına girdi’’ On on beş saniye falan sürdü yutkunması ve ceketinin boyun kısmını açıp şah damarının altındaki dövmesini gösterdi. FİRUZE yazıyordu.

‘’O, bana benden daha yakındı. Gençken, içip evimin yolunu unuturdum evlat, onu unutamazdım.  Bak mesela gülüşü çok güzeldi, unutulacak bir şey değildi, inci gibi dişleri vardı, sokakta cıvıl cıvıl oynayan çocukların mutluluk gülümsemesi gibiydi onunki. Bir saçları vardı ki sorma, kızıllığını çöl kumlarından, dalgalarını ise ta pasifikten almış gibiydi. Hele bir sallayışı vardı bir görsen, yıldızları izlemek yerine onu izlerdim. Gençliğimdi o benim, çocukluğum, benliğimdi…’’

Sustu, şarabından biraz içti ve bir sigara yaktı.

‘’Evlat Firuze’nin babası itin tekiydi, serseri aşağılık bir herifti. Firuze’nin 3 kız kardeşi daha vardı, anneleri seneler önce vefat etmişti ve en küçük olan kızına sapık sapık davranıp duruyordu. Birkaç kez öldüresiye dövdüm, uzak dur onlardan diye. Bir ay geçmeden devam etmiş ve tehdit etmiş kızları, söylerseniz sizi öldürürüm diye. İşkence falan etmiş, Firuze’ye evlenme teklifi edecektim. Yüzük falan aldım para toparlayıp, kardeşleriyle beraber yanıma alacaktım onu.’’

Duraksadı, sigara üstüne sigara yaktı şarabını içti ve bu sefer yazmadı. Gözleri, gözleri şelale gibiydi o an anladım ne olduğunu, fark etti ama belli etmedi anlatmaya devam etti.

‘’Söyledim. ‘’Firuze yarın ikindi vakti Galata’da buluşalım mı?’’ diye, ‘’tamam’’ dedi. Ben birkaç parça gül almıştım gittim, orada bekledim. Gelmedi. Akşam okundu, gelmedi. Yatsı okundu, gelmedi. Evine gittiğimde ışık falan yanmıyordu, kimse yoktu. Komşulara sordum, babası olacak herif diğer kardeşlerini almış gitmiş. Evden kokular gelmeye başladı, kapıyı kırıp girdim. Orda sallanan cesedini gördüm Firuze’nin. Çöktüm, ayaklarına sarılıp ağladım, saatlerce ağladım. Bir mektup gördüm ayağının altında. Üstünde Necdet’e yazıyordu, açtım okumaya başladım.’’

‘’Necdet’im, güzel kalpli adam: Sen bu satırları okurken bana bağıracaksın, kızacaksın ama bir dinle beni. Dayanamadım, o herifin kardeşlerime saldırmasına engel oluyordum. Onları bıraktı, bana saldırmaya başladı. Her gün tecavüz ediyordu, sana söyleyemedim Necdet’im. Diyemedim sana. Canımı yaktı her gün, kardeşlerimden uzak tuttum en azından onu. Bana kızma gittiğim için, gücüm kalmadı. Senden tek bir isteğim var Necdet’im, kardeşlerime sahip çık. O herifin ellerinde bırakma onları, yalvarırım onları bul ve kurtar o şerefsizin ellerinden…

Firuze’n

İkinci paketi açtı, onu bitirdi. Sonra sarma cigaralarını çıkardı, onlardan da birkaç dal içti. Devam etti.

‘’Buldum kardeşlerini, o yaratığı dövdüm. Yumruk atmaktan elim kanayıncaya kadar dövdüm, hastaneye kaldırdılar. İyileşti tekrar dövdüm, yaşayacak hali kalmayıncaya kadar dövdüm. İşkence ettim, sonra acımaya başladım o şerefsize. Bıraktım, bu tarz yaratıklara nefes almak bile haram, şimdiki aklım olsa o cinsel uzuvundan asardım onu. Polis molis umurumda olmazdı. Kardeşlerini okuttum, lise, üniversite. Hepsi mezun oldu, başka şehirlerde yaşıyorlar. Evlatlarına ablasının ve benim adımı koyacaklarını söylediler, hiç erkek evlatları olmadı. Firuze koydular çocuklarının adlarını. Mirasımı üçüne eşit dağıttım. Biraz şarap parası, cigara parası bide yol param kaldı. Definim Firuze’nin mezarının yanına yapılacak, hayatta kavuşamadık bari ölünce kavuşalım cehennemde.’’

Bana son sözleri aklımdan çıkmıyor…

‘’Evlat, sen, sen ol aşkından vazgeçme, eğer seviyorsan sonuna kadar git. Ucunda ölüm olsa bile git. Sevgiyle ölmek, inan bana sevgisiz bir hayat sürmekten daha iyi. Sevmediğin biriyle sakın dalga geçme, kalp kırmak büyük bir şerefsizliktir. Narince sev seveceksen, kendinden bile koru onu. Sana diyeceklerim bu kadar evlat. Yolun açık olsun. Sev ne olursa olsun sev ve sevmeye devam et.’’

Saat 06:05’ti gittim. Muhtemelen Necdet abi o gün gözlerini sonsuza dek kapadı. Firuze ablanın mezarının yanına gömülmüştür. Sen gülemedin muhtemelen ihtiyar, cesedin gülsün…

Bu gece sana içiyorum Firuze abla, bu gece sana içiyorum Necdet abi. Bu gece sapık soysuzlar yüzünden canı yanan herkese içiyorum

Avatar
reblogged
Avatar
kuheylaan

yine kızdırsana beni söz bu sefer küsüp gitmeyeceğim

Avatar
reblogged
Avatar
kuheylaan

hatırladığımda gözlerimi dolduran bi anıdan ibaretsin sadece

Avatar
reblogged
Avatar
kuheylaan

zaten ikimizden başka hiç kimse birbirine hem bu kadar uzak hem bu kadar yakın olamazdı

Avatar
reblogged

…Tüm sevenlerim karanlıkta unuttu beni…

Avatar
reblogged
Avatar
defoluyorum

bir davranisin sana özel olmadığını anladığın an oluşan kalp kırıklığı.

Avatar
reblogged
Avatar
Avatar
sonbucak

onun kapısından girmeyi seviyorum. her seferinde o kapıdan çıkacağım düşüncesi bu sevginin hiçbir satırında yok. ama o, bu şiiri bir gün gideceğimin üstüne kurmuş.

You are using an unsupported browser and things might not work as intended. Please make sure you're using the latest version of Chrome, Firefox, Safari, or Edge.