Avatar

koyu gri bulutlu hava.

@koyugribulut / koyugribulut.tumblr.com

ama çok koyu. (öyle böyle değil.)
Avatar

A: Annem

B: Ben

B: (Ağlamaklı ses tonuyla) Fesleğenlerim ölmüş :( Sen öldürdün onları :(

A: Evet yenisini alacağım sana. Bunlar tutmadı.

B: Gölgeyi seviyor onlar, güneşe koyduğun için öldüler :(

A: Gölgeyi sevdiklerini sen nereden biliyorsun?

B: Bi şiirden biliyorum.

A: ?

B: "Keşke gölgesine razı bir fesleğen olsaydım." diyor.

A: (Gayet ciddi) Aa ben bilmiyordum.

Not: Gölgeyi filan sevmiyormuş tabi ki. Şiirden nasıl anladığım ortadadır. Bununla birlikte kendisi hakkında şiir yazılan hiç kimsenin şiirden anlamadığı tespitimi de buraya yerleştirip gideyim. Nolur nolmaz.

Avatar

Merhaba.

Çok acıklı da olsa şuraya herhangi bir şey yazacak enerjiniz varsa emin olun işler o kadar da kötü değildir.

Bilin ve şükredin.

Peki bu post kendiyle çelişmekte midir?

Avatar

“Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı. Oysa Uzun İhsan Efendi, Dünya’nın şahidi olmanın gerçek bir ibadet olduğunu sık sık söylerdi. Her insan şu ya da bu şekilde dünyayı okumalıydı. Kuran’ın kendisi peygamberin dünyayı nasıl okuduğuna bir örnekti ve onun ardında giden herkes, dünyayı onun gibi okuyup şahadetlerini yazmalı ve bunları başkalarına aktarmalıydı. Dünyaya şahit olmanın yolu ise maceranın kendisinden başka bir şey değildi. Yaşanılanlar, görülenler ve öğrenilenler ne kadar acı olursa olsun, macera insanoğlu için büyük bir nimetti. Çünkü dünyadaki en büyük mutluluk, bu Dünya’nın şahidi olmaktı.“

Avatar

sesimde ne var biliyor muyum.

ses tonum ilkokul çocukları gibi çıkmasaydı sanki her şey daha düzgün gidecekti hayatta gibi geliyor, ama böylesinin daha iyi olduğuna dair iflah olmaz bir ümit de taşıyorum. hadi hayırlısı.

seneler evvel çapa’da otururken karşı binadan komşumuz moldovyalı bir abla vardı. iki de küçük sevimli kızı vardı, bize gelip bilgisayar oynarlardı. (nerde olursak olalım evimiz komşu çocukları için cennet gibi oluyor nedense) bir gün abla bizi aradı ve annemi sordu, ben de “bir saniye annem içeride, çağırayım” gibi bir şey deyip anneme verdim telefonu. sonra akşama doğru annem:

- “moldovik (adını unutmuşum ya neydi acaba) senin için ‘ses tonu ne kadar güzelmiş kızının, çok kibar’ diyor” dedi. beni dedi. sesimi dedi. güzel bulmuş dedi. hiç unutmam.

bir keresinde de sephora’da kasadaki kız telefon numaramı sordu, ben de söyledim. sonra böyle hafif bir şaşkınlıkla bana dönüp: 

- “ses tonunuz ne kadar güzell, sabaha kadar konuşsanız dinlerim.” dedi. sabaha kadar dedi. sabaha kadar. güldüm kaldım öylece, aa öyle mi tişikkirler filan dedim sanırım.

kimseyle sabaha kadar konuşmadığım geldi bak yine aklıma. 

sesimde ne var bilmiyorum sevgili cemal süreya. belki bir bahçenin ortası. belki ev dağınıklığı. evet haklısın, büyük ihtimalle söyleyemediğim sözcükler var.

Avatar

"Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık bu gerekli sıçrayışı yapmayacağımı biliyorum."

Okuyacak zamanı mı bulmuştum, o mu beni bulmuştu? Anny gibi "ölümümden sonra yaşıyorum" galiba. Bunu "ölmeden önce ölünüz" mealindeki hadisle bağdaştırmak epey gülünç, tam tersi bir anlam dünyası var zira, ama zihin böyle şakalar yapmaya bayılmaz mı zaten.

Avatar

rapor.

merhaba.

ben buradayım,

hala ölmedim.

günlerin ne kadar hızlı aktığının son derece bilincinde olarak yaşamaya devam ediyorum. 

belli bir ilgi alanı olup onda derinleştikçe derinleşenleri küçümsüyorum. küçümsedikçe küçümsüyorum. bana ne oluyorsa. hep kıskançlık. hiçbir şeye ait değilim. ait olduğum bir alan var, onu saymıyorum. çünkü o bunlarla kıyas edilemez. kıyas meal fârık olur. 

her düşündüğümüzü söyleyemeyen çok zavallı ve cool yaratıklarız. düşünebildiğimiz şeyleri üst üste toplasak şık bir çöp yığını olurdu.

bunları yazmakla aynı zamanda bunlara bakan gözlerinizdeki retinanın ve irisin ve gözbebeklerinizin ve o muazzam küçük damarlarınızın harcadığı mesainin hesabına ben de mi ortak oluyorum. yok artık. amin.

dün gece babam eve gelmiş bana internetten birtakım isimler buldurdu. sonra telefona sarıldı arkadaşını aradı, tartıştıkları meselede haklı olduğunu kanıtlamaya çalıştı. gecenin ortasında bağırarak elindeki tabletten ahmet necdet sezer’in anayasa mahkemesine kaç kişi arasından seçildiğini anlatıp duruyor. hatırladıkça sırıtıyorum. erkekler bunları mı tartışıyor, babamlar mı bir tuhaf. 

ribaunt alırken parmaklarımın burkulup şiştiği, çizgi filmlerdeki gibi kocaman olduğu günleri özlemiş olabilirim. insan özleyen bir varlık. biraz geçmişi, biraz geleceği. yok. çokça geçmişi, birazcık geleceği.

Avatar

karmaşık.

merhaba.

günlerim kendimi avutmaya çalışmakla geçiyor epeydir. halen tam anlamıyla başarabilmiş değilim. insan aklının sınırlarını zorlamamalı. bir kez sınıra yaklaştığınızda geri dönmesi çok zor.

bir çoğunuzun ölümü tam manasıyla idrak edemediğini görüyor ve buna şaşırıyor, üzülüyor, kıskanıyorum. yakınlarını kaybetmekten doğan bir tür korkudan bahsetmiyorum kesinlikle. (O çok ayrı bir mevzu) bizatihi tek başına yaşanacak bir deneyimden bahsediyorum. ölümden bahsederken yaşamaklı bir cümle kurmadaki ironi ne kadar tuhaf değil mi.

ölümü hatırlamamız gerekiyordu. unutmaya çalışmamız değil. neyse. ayrıntılarda kaybolmak benim işim. sizi onlarla sıkmayacağım. dua istiyorum çokça. duanız olmasa rabbim size niye değer versin?

Avatar

ayakkap.

en sevdiğim ayakkaplarım bugün çalındı.

hem de tam benim hz. eyüp peygamberi ve rivayete göre onun 7 oğlu ve 3 kızını ve de çok yüklü miktardaki servetini kaybettikten sonra ağır bir hastalığa yakalanmasını ve bu imtihanı sabrıyla nasıl geçtiğini anlattığım gün.

varlıkta da yoklukta da allah'ı hatırladı demiştim. demiştim ama, kelimeler kalbimin içinden çıkmamışlar demek ki. beynimden yuvarlanıp ağzıma gitmişler direk.

sonra bi baktım ayakkaplar yok. sıradan ayakkaplar değil bakın. diğer ayakkaplarım olsa hiç üzülmezdim. güler geçerdim. ama bu ayakkapları kaybetmek beni can evimden vurdu resmen. acısı hala dinmedi ahsgfh

nasıl da güzel nasıl da ince dersler veriliyor bize. subhanallah!

daha kötü bir şey kaybettirmediği için de elhamdulillah. bir çift ayakkabı aklımızı başımıza getirdi. 

bu da merhumdan geriye kalan. 

Avatar

sorgu.

- Bunu size açıkladım.

+ Bize başka bir yanıt verin, o söylediğiniz işimize gelmiyor.

- Size verebileceğim tek yanıt bu, çünkü gerçek.

+ Siz böyle düşünüyorsunuz.

- En azından kafamdan uydurmuyorum.

+ Öyle yapın, vereceğiniz yanıtları kafanızdan uydurmanız bizi hiç rahatsız etmez. Zamanla ve sabırla ve bunlara ek olarak bazı doğru teknikleri uygulayarak sizden beklediğimiz yanıtı bize verebilirsiniz.

- Ne duymak istediğinizi söyleyin de bu konu kapansın.

+ Oh hayır, o zaman işin hiçbir cazibesi kalmaz. Siz bizi ne sanıyorsunuz bayım, saygı göstermemiz gereken bilimsel bir onurumuz, savunacak bir meslek bilincimiz var bizim, ödedikleri parayı, yediğimiz ekmeği hak ettiğimizi üstlerimize kanıtlamak bizim için çok önemli.

- Öyleyse yandık demektir.

+ O kadar aceleci olmayın.

Avatar

mırıltı.

güneş doğuyor, beyaz bir kış sabahı burnunuzu paltonuzun kalkık yakalarından içeri sokmuş, elleriniz ceplerinizde yürüyorsunuz. güneş kışın güzel doğar. 

güneş tam tepede, bir öğle vakti yani, asla yaz değil, tatlı bir serinlik var, çünkü çok sıcak bir günün o saatinde dışarı çıkmış bir siz işime gelmez, coğrafyam zayıf, kimbilir dünyanın hangi bölgesindeyseniz artık hafiften rüzgar esmeye başladı, kalabalık bir ortam, cam kenarı, siz başınızı kaldırmış sürü halinde uçan kuşların tuhaflıklarını izliyorsunuz.

güneş batıyor, palmiye ağaçlarıyla bezeli caddede turuncu bir deniz eşliğinde bisikletle gidiyorsunuz. şimdi yaz olabilir. güneş yazın güzel batar.

nerede olduğunuz beni ilgilendirmiyor. nerede olmadığınız beni öldürüyor. siz. benim dışımdaki bazı insanlar. -hepiniz değil. onların içinden de bunu okuma lütfuna erişmiş olanlarınız elbette. yoksa saçma olurdu.-

sizi izliyorum, sizi uyduruyorum, sizinle birtakım şeyler yapıyorum. bir gün tanışırsak anlatacağım şeyleri biriktiriyorum. hiçbir yere yazmıyorum, biraz çiziyorum. bugünlerde biraz üzgünüm. epey üzgünüm. saçlarım rüzgarda uçuşmayalı ne kadar uzun zaman oldu. ne kadar zamandır biriyle koşu yarışı yapmadım. keşke o gün öyle olmasaydı. üzgünken bunları düşünüyorum. 

bildiklerim beni bazen şaşırtıyor, sabah vakti miydi, gece miydi, -hiçbir zaman hatırlamam- uykulu bir halde şunu mırıldanıyorum:

"إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللّهِ وَأَعْلَمُ مِنَ اللّهِ مَا لاَ تَعْلَمُونَ" (yûsuf, 86)

Avatar

perde.

merhaba.

asla özgün olmayan, bayağı bir üslupla yazdığı içsel hezeyanlarının kendisini ne kadar zavallı gösterdiğini anlamayan sevgili cins-i latîfler ile birbiriyle alakasız kelimelerden oluşturduğu kargaşanın kendisini olduğundan daha zeki gösterdiğini düşünen cins-i kesifleri birbiriyle tanıştırsak da edebî heveslerinden vazgeçip perde bakmaya gitseler güzel olmaz mıydı.

perde aşamasından sonrasını belki ileride yazarım. eğlenceli biraz.

Avatar

huzur.

"Hayat denilen şu kısacık yolculukta, ama canlı ama cansız, ama güzel ama çirkin, ama dost ama düşman, kendilerine refâkat eden her şeyi sevip koruyan bu ehl-i insâf dervişler, fırlatıldığında bir insanın kafasını dağıtacak bir taşı bile incitmek istemezlerdi. Çünkü biiznillâh dile gelse, sonsuz bir masalı anlatacak o taş, Allah'ın sırdaşı, dolayısıyla kendilerinin can dostu idi. Kâinâtın ahengini bozmaktan, yaratılan her şeye zarar ve zevâl vermekten çekinen bu efendilerin zikir çektikleri mekân o kadar ferâh ve dingindi ki, zincire vurulmuş en saldırgan deliler ve zincirlerinden boşanmış en amansız fırtınalar bile, böylesi bir yerde huzur bulurdu."

Avatar

siyaset.

"Soğuk Savaş'ın bir uzantısı olarak İstanbul sokaklarında birbirlerini vuran inançlı milliyetçilerle inançlı komünistlerin çatışmasıyla hikayemi uzatmak istemem. O yıllarda sürekli cinayetler işlenir, gece yarıları kahvehaneler taranır, üniversitelerde her iki günde bir işgal-boykot gibi şeyler yaşanır, bombalar patlar, bankalar militanlarca soyulurdu. Şehrin bütün duvarları üst üste yazılmış sloganlarla rengârenkti. İstanbul'un büyük çoğunluğu gibi ben de siyasetle hiç ilgilenmez, sokaklarda birbirlerini öldürenlerin savaşının kimseye yararı olmayacağını düşünür, siyasetin takımlar halinde hareket eden ve bizlere hiç benzemeyen acımasız bazı özel insanların meşgalesi olduğunu hissederdim. Dışarıda beni bekleyen Çetin'e arabayı dikkatli sürmesini söylerken siyasetten, deprem ya da sel benzeri bir doğal afetmiş ve biz sıradan vatandaşların kendimizi ondan uzak tutmaktan başka yapacak bir şeyimiz yokmuş gibi söz ederdim."

Avatar

eski.

eski fotoğraflara bakıyorduk. babam birini anneme götürmem için bana uzatırken şöyle dedi:

"çizgisiz dosya kağıdı gibi adammışım!"

Avatar

Şener Şen ve ben diyorum. Başka da bişiy demiyorum. ehehe.

Avatar

ateş. su. ölüm. ruh.

merhaba.

çok şey düşünmekle hiçbir şey söylememek arasındaki ilişki sizi de kıskandırmıyor mu? tam bir ateşle su hikayesi. üstelik içimizde bir yerde yaşıyorlar bunu. ben şahidim.

bazen durduk yere kalp atışlarım hızlanıveriyor. büyüyorsun demişti birisi buna dair sanırım, gülmüştüm, yine güldüm. yeterince büyüdüğümüzde kalbimiz duruyor buna göre. büyümesine ihtiyaç kalmıyor ölenlerin. öldüğümüzde hangi yaştaysak, bizi tanıyanların hafızalarında her daim o yaşta kalmamız güzel. hep genç kalmak mı istiyorsunuz hanımlar? ölün o zaman!

mısırlı kadınların güzellik sırrı neydi sanıyorsunuz? ölmek elbette. mumyalanma işi de bunu tescillemek için keşfedildi. en genç, en güzel hallerini bir hediye paketi gibi sonsuza dek saklamak istediler. ölümün güzelliğini göstermek istediler. yapılmış en büyük çılgınlık. 

bunlara hiç gerek yoktu aslında. mısırlılar tuhaf insanlar. materyalist miyiz biz canım. bedenle işimiz yok. ruhlar bizim işimiz.

ünlü bir cayinist sözü şöyle der: "ruh yapandır ve yapmayandır. kendisini mutlu yapar, mutsuz yapar. kendi kendinin dostudur ve kendi kendinin düşmanıdır. durumunun iyi mi kötü mü olacağına kendisi karar verir."

You are using an unsupported browser and things might not work as intended. Please make sure you're using the latest version of Chrome, Firefox, Safari, or Edge.